Bir Hak Dostu

Veli, Allah’a yakınlık mertebesini kazanmış olan seçkin kimse, Allah’ın dostu ve sevgili kulu demektir. Bunlar aynı zamanda halkın da dostudur. Halka hizmeti Hakk’a hizmet bilirler.

Velilerin örnek davranışlarını, menkıbelerini hayranlıkla dinleriz. Ama sanki şöyle bir kanaatimiz var: Böyle güzel insanlar artık tarihte kalmıştır, onlar hep eski devirlerde yaşamıştır.

Hayır, öyle değil. Her devirde veli yaradılışlılar, gerçek Hak dostu veliler vardır. Onlardan biri yakın zamanlarda vefat etmiş Bandırmalı tatlıcı Ali Efendi’dir.

Ali Öztaylan (1913-2008)

Bandırma’yı mekan tutmuş Üsküplü bir muhallebiciydi. Orada sütlü tatlılar satan bir dükkanı vardı. Kendi kendini yetiştirmiş üstün edep ve ahlak sahibi biriydi. Nerde bir değerli kimse varsa gidip bulur, onlarla sohbet eder, mektuplar yazardı.

Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk ilim ve irfan sahiplerini tanıdı. Nerede bir güzellik gördüyse oraya koştu. Medeniyetimizin üstünlüğünü şahsında temsil etti. Konuşup görüştüğü kimseler arasında, Sami Efendi, Tahirü’l Mevlevi, Süheyl Ünver, Hattat Necmeddin Okyay, Necip Fazıl, Neyzen Tevfik, Hasan Basri Çantay, Samiha Ayverdi’yi saymak mümkün.

ÖRNEK DAVRANIŞLARI

Konuşması, oturması, kalkması bambaşkaydı. Baştan sona edep örneği, ‘Edep nedir?’ sualinin yaşayan cevabıydı. Tavır ve konuşmalarıyla güzelliğin, zarafetin, mahviyetin, tevazunun sembolüydü.

Bir gün Ali Efendi’nin dükkanının telefonu çalar. Birisi taksi gönderilmesini ister. Numarayı yanlış çevirip ticari taksi durağı zannederek bir taksi çağırmaktadır. Ali Efendi “yanlış numara” demek yerine “pekiyi efendim, hemen taksiniz geliyor, adresinizi alayım” der, bir taksi bularak adrese gönderir, ücretini de kendisi öder.

İnsan sevgisiyle dolu bir olayı şöyle anlatır:

“Dükkanımızda tatlı ve pasta sattığımız için akşam geç saate kadar çalışır, sonra dükkan temizliği yapıp eve giderdik. Yolda meyhanelerin bol olduğu sokağa uğrar, o geç saatte sarhoş olup kalan var mı diye bakardık. O vakte kadar meyhanede kalan kişi ya ücreti ödeyecek parası olmadığı için meyhaneciden korkan ya da evdeki hanımından azar işiteceğini düşünüp çekinen kişidir. Biz bunların borcunu öderdik. Ancak adam ayakta zor durduğu için bir fayton çevirir, faytoncuya onu evine götürmesini söyleyip yol parasını verirdik. Ayrıca sarhoş olan adama bizim dükkandan bir paket höşmerim tatlısı sarıp verir: ‘Bunu hanımına ver de sana kızmasın’ derdik.”

Her şeyi iyi görmekte fayda olduğunu düşünürdü. Şöyle derdi: “Ben ne küfrü teftişe memurum, ne hayrı tespite memurum. Herkese karşı hüsnü zan üzere olmak gerek. Hiç kimse hakkında kötü zanda bulunmamak lazım. Filanca şahıs şöyle kötü böyle kötü diye konuşmamak lazım. Beş dakika sonra tövbe edip tüm kötü huylarından kurtulmayacağı ne malum!”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.