Sezen Aksu’nun annesi Şehriban Yıldırım vefat etti. Cenazesi 2 Mart Çarşamba günü Köprü semtinde Tatari Camisi’nden kaldırıldı. Dar sokaklar arasındaki caminin konumu kalabalık cenazelere uygun değil. Trafikte büyük sıkıntı yaşandı.
Bu köşede Sezen Aksu hakkında “Yerli ve milli olmak” başlığı altında 2 yazı yazmıştım. Kendisi çok sevilen meşhur bir sanatçımızdır. Bu kadar şöhreti kaldırabilmek zordur. Ama o manen donanımlıdır. Bakın ne diyor:
“Teksin’, ‘yeganesin’, ‘kraliçesin’ gibi sözlere kapılırsa insan, arızalanabilir. Yakın çevremde ve özellikle ailemde, bana haddimi bildirebilecek insanlar olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Onlar sayesinde gerçekle bağlantımı koparmadan, bunlara fazla kafa yormadan üretime odaklamış durumdayım kendimi.”
İkisi de öğretmen olan Alaşehirli Şehriban Hanım’la Rizeli Sami Yıldırım çiftinin mutlu bir aile hayatları vardı. Sezen Aksu anlatır:
“Annemin babamınki gibi bir evlilik, tek eşli bir hayat çok saygı duyulası bir şey. Hala birbirlerinin gözünün içine bakıyorlar. Gerçek aşkı gördüm onlarda. Bende hayranlık uyandırır daima.”
Sezen Aksu’nun hayatında rüyaların önemli yeri var. Kendi doğumu hakkında demiş ki:
“Ben annemin ağır bir hamilelik geçirmesine neden oluyorum. ‘Doktorlar çocuğun alınması lazım’ diyorlar. Annem de direniyor habire doğurmak istiyor. Sonra rüyasında bir çınar ağacı, bir Cadillac arabanın içinden bütün ufkunu kaplıyor ve Fatih Sultan Mehmet anneme: ‘Bu çocuğun yaşaması gerek’ diyor. Bir Cadillac araba. İçinden bir çınar ağacı büyüyor, annemin bütün ufkunu ve bütün dünyayı kaplıyor.”
Çocukluk döneminden bir anı:
“Annem bir şey daha anlatır: Ben çok deli dolu bir çocuktum başa çıkamıyordu. Ya dövdü beni, ya çok sert davrandı. Yine rüyasında mı görmüş yoksa bir ses mi duymuş ‘Ona dokunma’ diye. Ödü patlamış. On dört, on beş yaşında falanım. Sokak sokak dolaşıp şarkı söylüyorum. Bütün çaylara, sünnet düğünlerine gidiyorum. Gizli gizli sahneye çıkıyorum. Çıldırıyordu kadın ‘ne olacak bu’ diye. Plastik terlikle dövdü bir gün beni evire çevire. İşte ondan sonra duyuyor o sesi.
Baba Sami Yıldırım nur yüzlü, vakarlı bir insan 89 yaşına rağmen dinç görünüyor. Aksu onu şöyle tanımlar:
“Babam dünyanın en iyi kalpli adamı. Gözüne bakamıyorum, nasıl o kadar temiz kalabilmiş diye. Ağlamak geliyor içimden. Fakat köşeleri var. Atatürk devri milliyetçi muallimi olarak sunduğu sınırları zorlamayacaksın. Sonradan vizyonu biraz genişledi, fikirlerimi merak ediyor, değer verdiğini hissediyorum.”
Sezen Aksu bundan sonra “Ağlama anne” şarkısını daha bir duygulu söyleyecektir:
“Her birimiz başka bir hikaye/ anne bu ayrılıklar niye/ sen yine bir ninni söyle bana/ yavrum uyusun da büyüsün diye.”
Şehriban Hanım’a rahmet, Sezen Aksu’ya ve Sami Bey’e uzun ömürler dilerim.
Bir yanıt bırakın