Osmanlı’nın gerileme ve duraklamasından sonra Avrupa’ya yöneldik.
Çağın gerisinde kalmamak için, ilimde, teknikte Avrupa’yı benimsemeye ve taklit etmeye mecbur kaldık. Mehmet Akif:
“Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atını” diyor ve ekliyordu: “Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız.” Şairimiz 1914’te gittiği Berlin’deki yüksek hayat seviyesini, otelleri, yolları öve öve bitiremez. Fakat aynı Akif emperyalist Avrupa söz konusu olunca öfkesini dile getirir:
“Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar?”
Tam bu noktada Atilla İlhan’ın “Hangi Batı?” kitabını hatırlıyoruz (1974), şöyle sorar:
“Bir yanda ırkçılık, sömürgecilik, savaşlar; bir yanda Goethe, Michel Ange, Mozart… Peki, hangi Batı?
A. İlhan’ın da belirttiği gibi, ‘batılı’ ‘hür dünya’, ‘demokrasilerin dayanışması’ vs. bir koca yalandır. Orada hem büyükler küçüklere, hem de birbirlerine kazık atarlar.
Sistemin içyüzünü ve işleyişini iyi anlayalım ki, ilişkilerimizi düzenlerken enayi yerine konmayalım.
Yazar şu önemli hatırlatmayı yapar:
“Ama Batı’nın asla bağışlamadığı, bağışlamayacağı, Ortadoğu’da tamamıyla kendi gücüne güvenerek kendi çıkarlarını savunan güçlü bir Türkiye’dir.” İşte son örnek: Hiç de görevi olmadığı halde Alman Federal Meclisi Soykırım tasarısını kabul etti.
Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi (UHİM)’in 5 Mayıs tarihli “Avrupa’nın Suriyeli Mültecilerle İmtihanı” adlı raporundan söz etmiştim. Oradan birkaç bilgi:
Bir karikatürde, Aylan Kurdi çizilerek, “Büyüdüğünde Almanya’daki tacizcilerden biri olabileceği” göndermesinde bulunuldu (Fransa).
İnsan kaçakçılığı: 2015 yılında Almanya’ya gelen sığınmacı çocuklardan 8 bin 6’sının ailesi ya da yakınları tarafından kayıp olarak bildirildiğini açıkladı.
Birçok kadın, yolculuklarını devam ettirebilmek için insan kaçakçılarının tacizlerine sessiz kalmak zorunda bırakıldı.
Çocukların, paraları bittiği veya hırsızlarca soyulmaları sebebiyle yolculuklarını sürdürebilmek ve hayatta kalmak için kaçakçılarla seks yapmak zorunda kaldıklarına dair son derece rahatsız edici tanık ifadeleri var.
Fransa’daki Calais mülteci kampı yardım görevlileri, 2015 yılı Eylül ayından itibaren yaşları 14-16 arasında değişen 7 çocuğun tecavüze uğradığını öne sürdü.
Avrupa medyası, Suriyeli mültecilerle ilgili yayınlarında oldukça dışlayıcı ve olumsuz bir dil kullanmaktadır. Ülkelerindeki iç savaş ve kaos ortamından kaçarak hayatta kalabilmek adına Avrupa’ya sığınan on binlerce Suriyeli, toptancı bir yaklaşımla terör ve taciz olaylarıyla ilintili gösterilmektedir.
Bu yaklaşım biçimi, başta Avrupa olmak üzere dünya kamuoyunda Suriyeli mültecilerle ilgili olumsuz bir algıya yol açmaktadır.
Bir yanıt bırakın