Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu yıl başlattığı “Medeniyet Köprüsü Beş Şehirli” programında anılan kişilerden biri de Mahir İz (1895-1974) idi.
Onun en yakın öğrencilerinden Mustafa Uzun Diyanet’te görev alır.
Mahir hoca kendisine ilk maaşını alınca bana gel, der. O da bir kutlama veya yemek olacağını düşünür. Hoca paranın yüzde iki buçuğunu ayırıp hemen zekat olarak vermesini söyler.
“Hocam benim etim ne budum ne? Bana zekat mı düşer. Hem sonra zekat için eldeki paranın üzerinden bir yıl geçmesi gerekmez mi?” der. Cevap:
“Sen memur adamsın. Ayın on beşine varmadan maaşın biter. Şer’i ölçüyü beklersen ömür boyu zekat veremezsin. Oysa fakir fukaranın buna ihtiyacı var.” Mahir Bey kendisi de maaşını alınca yüzde iki buçuğunu dağıtırdı.
ZEKAT
Belli ölçüde maddi varlığa sahip olan Müslümanın, parasının yüzde iki buçuğunu her yıl zekat olarak vermesi gerekir. Mesela bugün için on bin TL ve üzerinde birikmiş parası olan, bunun % 2.5’unu zekat olarak vermek durumundadır.
Zekatın yardımlaşma ve sosyal dayanışma gibi faydaları vardır. Ayrıca insandaki pintilik ve cimrilik gibi kötü huyları gidererek, onların yerine cömertlik, iyilik ve yardımseverlik gibi güzel huyları getirir.
Eli sıkı kişiyi eli açık, tamahkar insanı cömert yapar. İnsanı vermeye ve iyilik yapmaya alıştırır. Bunlar manevi zenginliklerdir, kişiye en az maddi varlık kadar mutluluk verirler.
Zekat verilen veya yardım edilen kimseler minnet altında bırakılmamalı, onların izzet-i nefislerini incitmemeye azami derecede dikkat etmelidir.
En makbul yardım “sağ elin verdiğini sol el dahi bilmeyecek kadar” gizlice ve reklamsız yapılanıdır.
İşte bir örnek:
ZİMEM/ BORÇ DEFTERİ
Her tarafı marketler ve AVM’ler kuşatmışsa da hala mahalle aralarında bakkallar vardır. Bunların çoğunda veresiye defterleri bulunur.
Yoksul aileler imkan buldukça ödemek üzere alışveriş edip bir deftere borçlarını yazdırır.
Osmanlı’dan kalan güzel bir adet bugün de uygulanabilir. Şöyle ki:
Yardım yapmak isteyenler, özellikle ramazan günlerinde hiç tanımadıkları bölgelerde bir bakkal dükkanına girer, veresiye defterini çıkarmasını isterdi.
Bunlara “zimem defteri” denirdi.
Rastgele seçilen sayfalardaki borçları toplatır bedelini ödeyerek onları sildirirdi.
Bunun için özellikle dükkanların tenha olduğu zaman tercih edilirdi.
Kimsenin bunu bilmesi, görmesi istenmezdi. Böylece borcu ödenen ve bunu ödeyen birbirini tanımazdı.
En güzel yardımlaşma şeklerinden biri budur. Bugün de aynı şeyi yapabiliriz.
Bir yanıt bırakın