Ülke olarak sıkıntılı günler yaşıyoruz. Terör belası canımızı yakıyor. Haince düzenlenmiş katliamlar bizi derinden sarsıyor. Karda kışta askerlerimiz Güneydoğu dağlarında canları pahasına PKK peşinde.
Mehmetçiklerimiz Suriye’de Fırat Kalkanı adıyla sonu belirsiz bir maceraya sokuldu, gencecik şehitler vermeye başladık.
Ekonomik hayatımız sarsılmaya başladı, paramızın değeri düştü. Özel kesim yatırımları azaldı, üretim kapasitesi geriledi.
Ahlak yozlaşması arttı, bazılarına göre ahlak buharlaştı. Bunun sözde dindar kesimlerde görülen şekli insanı çileden çıkarıyor.
Bu tür olumsuzlukları daha da uzatmak mümkün. Bunlar eksilerimiz ve bizi karamsarlığa sürükleyen sebepler.
BARDAĞIN DOLU TARAFI
Gelelim artılarımıza. İstanbul Türkiye’nin kalbi sayılır.
Boğazda kıtaları birleştiren en uzun köprü Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapıldı. Osman Gazi adı verilen İzmit Körfezi köprüsü muhteşem bir eser.
Deniz altından iki kıta birleştirildi;
Marmaray ile tekerlekli ve raylı araç geçişi için yapılan Avrasya tüneli bir teknoloji harikası.
Yapılmakta olan üçüncü havaalanı da öyle.
Yapılan ve devam eden otoyollar, bölünmüş yollar, tüneller ulaşımı kolaylaştırdı. Bütün bunlar kendi imkanlarımızla oluyor.
AVM’ler dolup taşıyor, tarfiğe her gün yüzlerce yeni araç giriyor.
Sağlık hizmetlerine ulaşmak kolaylaştı. Sosyal yardımlaşma kurumlarından yaşlı, yoksul, muhtaç pek çok insanımız faydalanıyor. Yağışlar yüz güldürüyor.
Bunlar da artılarımız.
AYNI GEMİDEYİZ
Kabaca iki tip insanımız var, ilki kötümser ve karamsar olanlar.
Bunlardan bir kısmı yaratılıştan böyledir, bir kısmı da iktidar karşıtlığı sebebiyle kötümserdir.
Şöyle bir kanaat var: Bizim geleneksel bir dış politikamız vardı, olur olmaz işlere karışmazdık ve başımız ağrımazdı.
Bu iktidarın yanlış Suriye politikası başımıza dert açtı, terörün başlıca sebebi budur.
Karşı görüş şöyle: Eskiden egemen güçlerin izinden giderdik, bir varlık göstermezdik.
Şimdi ise daha aktif olduk, bu yüzden hasmımız çoğaldı. Büyük güçlerin rekabet alanında ince bir denge tutturup biz de varız, diyebilmek uğruna, bir manevraya girdik. Orta Doğu’ya yeniden şekil verilirken, cephede olmazsak, masada da olamayız. Onun için askerimiz Suriye’de.
Evet ekonomide daralma var ama bu ilk değil, daha büyük krizler yaşadık. Bunun da üstesinden geleceğiz. Ahlak zafiyeti en kötüsü ama genellemek yanlış, iyi insanlarımız daha fazladır.
Milletin asıl gövdesini teşkil eden bizim sessiz çoğunluğumuzun artıları eksilerinin üstündedir.
Hangi zihniyete sahip olursak olalım, aynı geminin içindeyiz, başka Türkiye yok. Bütün çıplaklığıyla eksik ve hatalarımızı bilmeli, düzeltmeye çalışmalıyız.
Ama kötümserlik ve ümitsizlik ruhumuzu karartmamalıdır.
Akif’in dediği gibi:
“Değil mi sinede birdir vuran yürek… Yılmaz/ Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz.”
Bir yanıt bırakın