Düşünce tarihi ve felsefeyle uğraşanlar arasında kabaca şöyle bir kanaat vardır. Müslüman dünyada felsefi düşünce Abbasiler devrinde antik Yunan eserlerinin Arapçaya çevrilmesiyle başladı. Böylece İslam dünyası, çeşitli felsefi fikirlerle tanıştı. Onların dini düşünce açısından değerlendirmesini yaptı. Bu suretle İslam Felsefesi ve Kelam ilmi doğdu. Farabi, İbni Sina, İbni Rüşd gibi değerler yetişti. Ne yazık ki bu gelişme 12. asra kadar sürdü. Özellikle Gazali’den (ö. 1111) sonra düşünce hareketleri son buldu. Bu tarih İslam dünyasında fikri duraklamanın başlangıcıdır.
Bu genel kabule “hayır” diyen bir çalışmadan söz edeceğim. Halil İbrahim Üçer’in editörlüğünde İLEM’de (İlmi Etüdler Derneği) hazırlanan ve Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından bastırılan üç ciltlik bir eser çıktı: İslam Düşünce Atlası.
Büyük boy toplam 1378 sayfalık kitap, 7 ile 20. asır arasında yaşamış yaklaşık 350 filozof, kelamcı, dilbilimci ve sûfî etrafında, mekân-tarih-öğreti-ekol ögeleri dikkate alınarak hazırlanmıştır.
YENİDEN KURMAK
İslam Düşünce Atlası’nın amacı, düşünce geleneğimizin, çeşitli sebeplerle dağılmış parçalarını yeniden bir araya getirmektir. Böylece fikir tarihindeki yerlerini unuttuğumuz düşünürler, ekoller, kadim şehirler, yabancılaştığımız mimarî yapıları hatırlatmaktır. Yapay sınırlarla uzaklaştığımız coğrafî-kültürel havzaları, unutulmaya yüz tutmuş kurumları göz önüne sermektir. Asıl önemlisi, kültürel hafızamızı inşa eden temel unsurlar yeniden bir araya getirilerek, düşünce geleneğimizi “yeniden kurmak”tır.
KENDİMİZİ TANITMAK
Kitabın editörü Üçer, bizdeki felsefe öğretim geleneğini şöyle özetler:
Yunan felsefesinin temel filozoflarından ve Helenistik felsefenin önemli isimlerinden sonra Yeni-Eflatuncu felsefeye geçilir. Miladi 7. asırdan sonra derin bir sessizliğe gömülerek Batı düşüncesine etkisi itibariyle sadece Alfarabus (Farabi), Avicenna (İbni Sina), Alhazen (İbni Heysem) ya da Averroes (İbni Rüşd) gibi isimlere işaret edilir, 17. asra gelinceye değin geçen bin yıllık süre boyunca Avrupa Orta Çağının öne çıkan teologları gösterilir ve sonrasında yoğun bir şekilde, Batılı bilimsel devrimler ertesinde oluşmuş felsefî gelenek günümüze kadar getirilir. Bu durumda, İslam düşüncesini doğru bir şekilde konumlandırmak imkânsızdır.
Bu genel düşünce tarihi içerisinde Türkiye’deki herhangi bir öğrencinin vârisi olduğu felsefe birikimiyle ilgi kurması zordur.
On yedinci yüzyıl sonrasında büyük etkiler yaratmış önemli felsefe-bilim merkezleri haline gelen Paris, Londra ve Viyana’daki felsefî canlılığı yansıtan birkaç filozofu rahatlıkla sayan öğrencilere, doğup büyüdükleri Tokat, Amasya, Diyarbakır, Sivas, Harput gibi merkezlerde yetişmiş filozofları ya da bu şehirlerde üretilmiş birkaç felsefe metnini söylemelerini isterseniz şaşkınlıkla ve biraz da kendi şehirlerini küçümseyerek birbirlerine bakarlar.
Kadim kültür coğrafyamızın kurucu şehirleri olan Basra, Merv, Şiraz, Isfahan, Herat, Taşkent, Belh, Leknev, Siyalkut gibi şehirlerle ilgili olarak sanırım sadece İslam felsefesine giriş öğrencileri değil, İslam felsefesi tarihleri de sessizliğe gömülecektir.
GÖRSEL ÖGELER
İşte bu ihtiyaçtan hareketle, İslam düşünce tarihini başlangıcından günümüze bütüncül bir biçimde yansıtacak, zaman ve mekân bilinci güçlü bir zaman çizelgesi hazırlama fikri oluşmuş.
Eserin önemli özelliklerinden biri de İslam düşüncesinin grafikli tarih cetveline sahip olmasıdır. Ekol, literatür, kişiler ağı ve zaman-mekan değişkenlerine bağlı bir biçimde İslam düşünce tarihi yazımı başarılmış durumda.
Bir zaman ve mekan dilimindeki fikir hareketleri incelenirken mimari, musiki, hat gibi güzel sanatlar da ele alınır. Çizimler, bilgi kartları, haritalar ve kaliteli fotoğraflarla desteklenen sayfalar görsel bir şölen hüviyetindedir. (Devam edecek)
Bir yanıt bırakın