Mevlid-i Nebi’nin hatırlattıkları

Geçtiğimiz 19-25 Kasım arası Mevlid-i Nebi Haftası idi. Bu yıla kadar “Kutlu Doğum” ismiyle her yıl Nisan ayında düzenlenen haftanı adı ve tarihi değiştirildi. Bundan sonra artık Mevlid Kandili günlerinde ve her yıl on gün erken gelecek şekilde kutlanacak. Kutlu Doğum günlerinde Hz. Peygamber (as), salonlarda ve cami cemaati dışındaki farklı kesimlere anlatılıyordu.

Bu yıl İzmir İl Müftülüğü haftanın sonunda güzel bir program düzenledi. Alsancak Spor Salonu’nu tıklım tıklım dolduran bir dinleyici vardı. M. Emin Ayaz’ın yönettiği başarılı Tasavvuf Korosu ile başlayan program İl Müftüsü Recep Şükrü Balkan, Vali Erol Ayyıldız ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Burhan İşliyen’in konuşmasıyla devam etti, Adem Uran’ın anlamlı duası ile son buldu..

“Mevlid-i Nebi”, son Nebinin yani Peygamber Efendimizin doğum günü demektir. Bu vesile ile son yıllarda gündeme taşınan “Peygamber algısı/ anlayışı” üzerinde durmak istiyorum.

SEVEREK İNANMAK
Bazı bilim adamlarımız Peygamber Efendimizin “beşeri” yönüne vurgu yaparak, onun manevi şahsiyetini görmezden gelmektedirler. Evet Hz. Muhammed hepimiz gibi bir beşer, yani insandır. Bir anadan doğdu, büyüdü, evlendi, çoluk çocuk sahibi oldu, sevindi, üzüldü ve her fani gibi vefat etti. Ama ayette belirtildiği gibi, ona vahiy geliyordu; aklını, iradesini kullanarak dini yaydı. Bu sırada Allah’ın özel desteğine mazhar oldu.
Hz. Muhammed’in beşeri yönünü öne çıkaranlar, onu fazla yüceltmenin tevhit inancını zedeleyeceği üzerinde dururlar. Oysa hiçbir Müslüman, Peygamber’i ne kadar överse övsün, onu bir ilah olarak görmez.

Peygamber Efendimizi manevi özelliklerinden soyutlayarak, neredeyse sıradan bir elçi gibi algılamak; ona olan sevgiyi zedeler, gönüllerde işgal ettiği müstesna yere zarar verir. Böylece geriye soğuk, katı, sadece akılla inanılan, kalplere nüfuz etmeyen; onunla ilgili edebi mahsulleri, na’tleri, ilahileri değersiz hale getiren kupkuru bir peygamber imajı kalır.

ALLAH’IN SEVDİĞİ OLMAK
Burada Prof. Mustafa Fayda’dan birkaç alıntı yapacağım, önce şu ayete yer verir: “Mü’minlerin, Peygamberi kendi nefislerinden daha çok sevmeleri gerekir; onun eşleri onların anneleridir..” (Ahzab, 6) Şuna dikkati çeker: O, Allah tarafından seçilerek peygamber oldu, bu bir mevhibe, ilahi bağıştır.

Dinin bizden istediği şey tevhit (Allah’ı var ve bir bilme) inancından sonra Allah sevgisidir. M. Fayda dedesi Hacı Veyiszade’nin şu sözünü nakleder: “Allah’ı seven kul olmakla yetinmeyelim. Allah’ın bizi sevdiği kul olmaya çalışalım.” Bunu şu ayete dayandırırdı: “Ey Peygamber deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” ( Al-i Imran, 31). Allah kendi sevgisini neye bağlıyor? Habib-i Huda, Şefi-i Rûz-i Ceza, Ebu’l-Kasım Muhammed Mustafa Sallallahü aleyhi ve sellem Efendimize tabi olmaya bağlıyor.

Kur’an’da Peygamberimizin üstün vasıfta olduğu, Allah’ın diğer peygamberlerden ona inanmaları konusunda söz aldığı belirtilir (Al-i İmran, 81). Ve nihayet o, alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

Hz. Peygamber sadece iman etmekle yetineceğimiz biri değil; iman edeceğiz, örnek alacağız, itaat edeceğiz, onu canımızdan çok seveceğiz. Bunların hepsi bir bütündür. Allah ve Peygamber aşkı için yanan nice gönüller vardır. Yunus Emre yana yakıla seslenir: “Canım kurban olsun yoluna / Adı güzel kendi güzel Muhammed” Fuzuli, yeryüzündeki bütün suların Resulüllah’a doğru aktığını söyler: “Hak-i payine yetem der ömrlerdir muttasıl/ Başını taştan taşa urup gezer avare su.” Halkımızın inandığı ve sevdiği böyle bir peygamberdir. Rabbim yolundan ayırmasın, şefaatine nail etsin.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.