2007 senesi 800. doğum yılı olması dolayısıyla UNESCO tarafından ‘Mevlana Yılı’ ilan edilmişti. Başta Türkiye olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerinde faaliyetler yapıldı. Yazarlar ve fikir adamları konuya ilgi duydular, kitaplar yazdılar.
Ahmet Ümit de bu kervana katılanlardandır. Bab-ı Esrar adlı kitabı 2008‘de çıkmıştı. İyi bir polisiye roman yazarı olan Ahmet Ümit, Bab-ı Esrar‘da Şems-i Tebrizi‘nin öldürülmesi konusunu merkeze alarak, Hz. Mevlana‘dan ve yaşadığı dönemden kesitler verir.
‘Merace’l-bahreyn’ sözü bu romanda dikkatimi çekmişti. Mevlana‘ya ait çeşitli okumalarım olduğu halde, nedense daha önce fark etmemişim. Bu bir Kur’an tabiridir, Furkan ve Rahman surelerinde geçer. Rahman suresinin 19. Ayeti şöyledir: “Merace’l bahreyni yeltekıyan”. Anlamı ‘İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi’ demektir.
KUTLU MEKAN
Hz. Mevlana‘nın hayatında, Şems-i Tebrizi ile buluşması mühim bir dönüm noktasıdır. Etkisini günümüze kadar devam ettiren coşkun ruhlu Mevlana, bu hadiseden sonra meydana çıktı. Onun için Mevleviler bu olaya ayrı bir önem verirler. Bu ilk karşılaşmanın vuku bulduğu yere kutsallık atfetmişler ve iki denizin kavuştuğu yer anlamına gelmek üzere “Merace’l-bahreyn” demişlerdir.
Daha sonra Abdülbaki Gölpınarlı‘nın 50‘li yıllarda yazdığı Mevlana Celaleddin adlı kitapta bir dipnotta bu bilginin yer aldığını gördüm. Birkaç defa okumama rağmen fark etmemişim. Ahmet Ümit romanında meseleyi esrarlı bir üslupla anlatınca dikkatimi çekmiş oldu.
Gölpınarlı bu yeri tarif eder. Oraya akşamları Mevlana Türbesi‘nden kandil yollandığını, yakıldığını, bilhassa Mevleviler tarafından ziyaret edildiğini, daha sonra unutulduğunu yazar.
TARİHİ SERÜVEN
1925‘te tekkelerin kapatılmasından sonra Türbe‘den kandil gönderilmez oldu. Zaman içinde çeşitli imar ve inşaat değişiklikleri sırasında Merace’l-bayreyn diye bilinen kandil yeri tamamen kayboldu. 1953‘te burayı ihya etmek için bir teşebbüs oldu, bir proje çizildi, kitabe metni hazırlandı. Fakat belediye bu işe ödenek ayıramadı.
Son yıllarda konu tekrar gündeme geldi. Konya Büyük Şehir Belediyesi söz konusu yerde bir kandil maketi yaptırdı. Şeb-i Arus törenleri içerisine bu kandil uyandırma da eklendi. Ne vakit olursa olsun, buradan geçenler ve önündeki bilgi levhasını okuyanlar 765 sene öncesinin Konya‘sını, Mevlana‘yı, Şems‘i hatırlarlar.
Biraz daha merak edenler Rahman suresinin ilgili ayetini açıklamasını okumak isterler. Hatta tasavvufi yorumlara uzanarak; kalbin tatlı deniz, nefsin ise acı/ tuzlu deniz olduğu veya ruhani (manevi) alemle cismani (maddi) alemin bir araya gelmesiyle ‘insan gerçeği’nin ortaya çıktığı gibi izahlara ulaşmış olurlar.
Bir yanıt bırakın