Bugünlerde art arda vefat yazıları yazmak mukaddermiş. Bunlardan en zoru ve en acısı Prof. Haluk Dursun’la ilgili olacak. Haluk Dursun, 62 yaşında, hayatının en verimli çağındaydı (1957-19.08.2019). O bir Türkiye sevdalısı, iyi bir kültür tarihçisi idi. Ecel onu bu tür bir görev için bulunduğu Van Erciş’te yakaladı.
Allah onu sanki zengin tarihi, geniş coğrafyası, derin kültürüyle; bu milleti tanımak, tanıtmak, özellikle de genç nesle bu alandaki birikimlerini aktarmak için yaratmıştı.
Haluk Bey Galatasaray Lisesi’ni başarılı bir öğrenci olarak bitirdi. İyi öğrenim görmüş her lise mezunu gibi yüksek tahsil olarak fen, mühendislik dalları düşünmektedir. Ama onun, sözünü dinlediği bir büyüğü vardır, Fethi Gemuhluoğlu (1923-1977). O da bir Türkiye aşığıdır, insan sarrafıdır, karizmatik bir kişiliğe sahiptir. Genç Haluk’a der ki: “Ben sende farklı bir kumaş görüyorum, sen edebiyat veya tarih tahsili yapsan daha iyi olur.”
H. Dursun anlatmaya devam eder: “Yükseköğrenim düşüncemde 180 derecelik bir değişim oldu ve ben tarihi seçtim, İstanbul Ü. Edebiyat Fakültesi tarih bölümüne kaydımı yaptırdım.” Gemuhluoğlu’na ve onun tavsiyesini tutan Haluk Dursun’a ne kadar minnet ve şükran duysak azdır.
Haluk Dursun, Yakınçağ Tarihi okumuş olsa da daha sonra, Osmanlı’yı da içine alan verimli bir kültür tarihçisi olmuştur.
O sadece masa başında oturan ve yazılı kaynaklarla yetinen biri değil idi. Başta Anadolu olmak üzere, Nil’den Tuna’ya kadar bütün Osmanlı coğrafyasını dolaşmış, tarihimizin ve kültürümüzün izlerini bizzat yerlerinde görmüştür. Bununla da yetinmeyerek; akıcı, duygulu ve güzel bir Türkçe ile gördüklerini yazıp anlatmıştır.
TUNA GÜZELLEMESİ
Prizrenli Aşık Çelebi’nin (1515-1572) muhteşem bir Tuna şiiri vardır. Evvelce bu köşede bahsettim. Bir beyti şöyledir:
“Kişver-i kafirden iman ehline akıp gelir/ Kıbleye tutmuş yüzünü bir müselmandır Tuna” (Tuna yüzünü kıbleye çevirmiş bir müslüman gibi, kafir ülkelerinden müslüman memleketine akıp gelir.)
Haluk Dursun bu şiiri çok severek okurdu. Özellikle bu beyit onun duygularını kanatlandırırdı. “İnşallah Tuna’nın kaynağına kadar gidip, geçtiği yerleri görmek istiyorum” derdi. Bu arzusunu gerçekleştirdi, Tuna boylarını dolaştı, izlenimlerini yazdı. Bunlardan bir kısmı “Tuna Güzellemesi” kitabında yer alır. Kubbealtı yayını olarak çıkan bu kitap lüks baskılı ve bol resimli olup, sayfalarını karıştırır ve okurken, insanı Tuna kıyılarına alıp götürür.
DİCLE’NİN KUZULARI
H. Dursun bir gün Dicle Üniversitesi’nde konferans vermektedir. Bir kız öğrenci kalkıp şöyle söyler: “Sizin burada ne işiniz var, siz hep Tuna ve Nil’i yazmışsınız, sizin hayatınızda Dicle yok, siz Dicle’siz bir tarihçisiniz, onun için burada konuşmaya hakkınız yok!” Hoca cevap verir:
“Haklısınız, der, ama bakın bu konuşmayı Dicle Üniversitesi’nde yapıyoruz, kampüsün içinden Dicle geçer. Ben buraya tam bir Dicle şehri olan Cizre’den geldim. Ama kızım, haklısın biraz geciktik. Vakti yeni gelmiş, bugün sizinle Dicle’de beraberiz. Siz Dicle’nin kuzularısınız ve bize emanetsiniz. Haklısınız bu emanete sahip olmakta geç kaldık. Ama artık Dicle’nin kuzularını çakallara kaptırmayacağız.”
Haluk Hoca’nın ruhu şad mekanı cennet olsun.
Bir yanıt bırakın