Geçen hafta bazı gazetelerde ve haber sitelerinde, Prof. İlber Ortaylı’ya atfedilen şu türlü başlıklar yer aldı: “Yakın zamanda gideceğim buralardan” , “Gideceğim buralardan”, “İlber Ortaylı ülkeyi terk mi ediyor?” Bununla son yıllarda Türkiye’yi terk eden tuzu kuru kendini bilmezler kafilesine İlber Ortaylı’nın da katıldığı şeklinde bir algı oluşturmak istenmiştir. Oysa benim bildiğim memleket sever, ülkesinin tarihine ve kültürüne aşık İlber Hoca’dan bu beklenmezdi.
İşin aslını merak ettim. Bir Yotube kanalında Pelin Batu sohbet programı yapmaya başlamış ve ilk konuk olarak da İlber Hoca’yı çağırmış. Sohbet aynen şöyle başlıyor:
Pelin Batu: Sizin ertelediğinizi bildiğim bazı projeleriniz vardı;
Vatikan arşivlerine girip araştırma yapmak gibi. Bunu ne zaman yapacaksınız?
İlber Ortaylı: Evet, Batı’daki arşivlere girmek istiyorum. Yakında buradan kaçacağım.
PB: Evvelki konuşmalarımızda bunu hep ertelediğinizi söylerdiniz.
İO: Önce buradaki arşivlerle uğraşmak zorundayım. Kitap yazıyorum.
Konferansa çağırıyorlar.
Bunları yapmam gerekir.
Evet manşete çıkarılan bölüm bundan ibaret.
Yani İlber Ortaylı’nın ülkeyi terk ettiği falan yok. İyi ki 44 dakikalık videoyu seyretmişim. İlber Hoca, eğitim öğretim ve dil konusunda çok önemli şeyler söylemiş. Bir kısmını nakletmek isterim.
EZBER KÖTÜ DEĞİL
Eğitimde ezber olmaz deniyor.
Hayır, önce ezber gerekir.
4 yaşındaki çocuk ezberleyecek, onun öğrenme yeteneği ile sizinki bir mi? Çocuk dediğin 3 dili, 4 dili öğrenir, bunun için deha olmaya gerek yok. İsveç’te harpten önce 3 tane ölü dil öğretilirdi: Yunanca, Latince ve Nors yani Vikinglerin dili. 3 tane de diri dil: Fransızca, İngilizce ve Almanca. Norveç’te ve Danimarka’da da böyleydi.
Çocuklara bir şey olmuyor, kimse ne yoruluyor ne sürmenaj oluyor.
Çocuk, öğrenmeye açıktır.
DİL CİDDİ KONU
Kendi gramerinizi ve yabancı dilin gramerini öğrenmek önemlidir.
Türk grameri felakettir.
Gramerimiz maalesef yazılmadı.
Çocukların önüne konan Türk gramerine gülesim gelir. Nedir o “di’li geçmiş, miş’li geçmiş”?
Miş’li geçmiş diye bir şey olmaz.
Bu terim zamanın bölümlenmesinde çocuğa bir şey vermez (çağrışımı yoktur MD).
P. Batu’nun “Televizyon izler misiniz?” sorusuna, Hoca:
“Hayır izlemiyorum, çünkü Türkçemi bozulabilir” diye cevap verir. Pelin Hanımın “1950’lerin romanları bile sadeleştiriliyor” sözüne karşı cevabı: “Bu düpedüz tembelliktir, tembelliğe pirim vermektir, kusura bakmasınlar, hödüklüktür. “Hakikat” demeyip “gerçek” diyecekmişsin. Peki “realite” ile “verite” ne olacak?
İlber Hoca Türk Dil Kurumu’nun baştan beri görevini layıkıyla yapmadığını, Türkçenin etimolojisi üzerinde durulmadığını, bir fonoloji laboratuvarının kurulmadığını üzülerek belirtti.
(Fonoloji ses bilimi demek. Bizde hiç üzerinde durulmadığı için her geçen gün dilimizin ses güzelliği ve doğru telaffuz kaybolmaktadır. MD)
Bir yanıt bırakın