Vahşi kapitalizm daha çok kazanmak için daha çok üretme peşindedir. Bu amaçla ürettiklerini satabilmek uğruna her türlü yolu denemektedir. Bu müthiş bir israfa yol açtığı gibi; kanaat, şükür, kıymet bilme gibi çok güzel hasletlerimizi de tahrip etmektedir. Yazılarında ve konuşmalarında bu konu üzerinde çokça duran bir meslektaşım var: Prof. Dr. Mustafa Kara. Bundan sonrasını ona bırakıyorum (Dikkat: bu bir koronavirüs yazısı değildir, 2019’da çıkan bir kitaptan alınmadır):
Ölçüsüz üretim ve sınırsız tüketim başımıza çok dert açtı, açıyor, açacaktır. Çünkü bu tavır tamamen bir ölçü ve ahenk ile yaratılan çevremizin dengesini bozmakta, içinde yaşadığımız dünyayı hızlı bir şekilde karmaşaya sürüklemektedir. Bunun tam karşılığı “bindiği dalı kesmek”tir, “kazdığı kuyuya düşmek”tir.
Son yıllarda çevre insanoğlunun gündemine girmiş, çevrecilik diye bir kelime boy göstermiş hatta bu isimle bazı ülkelerde bakanlık bile kurulmuştur. Fakat kayda değer bir gelişme olmuş mudur? Adına “sanayileşme”denilen yürüyüş bu minval üzere devam ettiği müddetçe söz konusu tedbirler işe yaramayacak gibi görünmektedir.
“Tükettiğin kadar insansın” sloganı hayatiyetini koruduğu müddetçe, “üret de nasıl üretirsen üret” lafı geçerli olduğu sürece, “kazan da nasıl kazanırsan kazan”yanlışı var oldukça çevremizin yok olması devam edecek, “elimizle kendimizi tehlikeye”atacağız demektir.
KİRLENME
Açgözlülük ve israf saplantısı içine yuvarlanan modern insan havayı, suyu, tabiatı ve daha da tehlikelisi kendini kirletmektedir.
Pek çok canlı türünün yok olmasına sebep olan bu kirlenmenin sorumlusu kim?
Bu kısır döngüden kurtulmak için her şeyden önce tüketim anlayışımızı değiştirmemiz, “kullan, at“israfından kurtulmamız gerekiyor. İçinde yaşadığımız çevreye “bize dedelerimizden kalan miras değil de çocuklarımızdan aldığımız bir emanet”gözüyle bakmadığımız müddetçe bu fasit daireden kurtulamayacağız demektir.
Çevreye ve tabiata karşı duyarlı olabilmemiz için ayrıca “Göklerde ve yerde olan her şey, Melik, Kuddüs, Aziz, Hakim olan Allah’ı tesbih eder” şuuruna varmamız gerekiyor (Cuma, 62/1). Gördüğü bir çiçeğe bile bu gözle bakan gönülleri çoğaltmadıkça, söz konusu çağdaş afetten kurtulmanın yolunu bulamayacağız demektir.
Bu şuur hali bizi ölçülü davranmaya, ölçülü üretmeye ve ölçülü tüketmeye sevk edecektir. O zaman enerji savaşları, doğalgaz harpleri, nükleer silahların meydan okumaları aktüalitesini kaybedecektir; insanca yaşama, kardeşçe paylaşmanın kapısı aralanacaktır. Dengeler oturdukça ozon tabakası, buz dağları ve canlılar dünyası rahatlayacak, kene, akrep, domuz afeti de son bulacaktır.
O zaman Mekke ve Medine’nin yanı başında, Riyad’ta yapılan 99 katlı kraliyet kulesinin 77. katında bulunan mescidin, Guines rekorlar kitabına girmesine de insanlar acı acı gülecektir.
Şimdi birilerinin çıkıp “kral çıplak” demesi lazım.
Bir yanıt bırakın