Bundan önceki 2 yazıda Prof. Gündüz Ökçün’den ve dedesi Ali Rıza Doksanyedi’den bahsettim. Bu konuyu araştırırken Gündüz Bey’in kardeşi Ülkü Üstünoğlu ile birkaç defa telefon görüşmesi yaptım. Ülkü Hanım ağabeyi gibi Ankara Siyasal Bilgiler F. mezunu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde öğretim üyesi (doçent) iken, ailevi sebeplerle 1990’da emekliye ayrılır. Kendisiyle dedesi hakkında konuştuklarımızdan bir özet sunuyorum.
Ali Rıza Doksanyedi (1882-1958) Makedonya Köprülü (Veles) doğumludur. Üsküp’te yüksek seviyede medrese öğrenimi gördü. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilirdi. I. Balkan Savaşı çıkınca Türkiye’ye göçtüler (1912). Bu sırada 30 yaşlarında olmalı. Çok geniş olan ailesine Eskişehir Karacaşehir’de bir çiftlik verilir. Aile daha sonra Eskişehir merkeze taşınır
Kurtuluş Savaşı başlarken A. R. Doksanyedi kitaplarını bahçede bir kuyuya sarkıtır. At arabasıyla Ankara’ya taşınırlar. Orada Arabacı İsmail Efendi (1866-1938) adlı Melami büyüğüyle tanışır. Hamamönü’nde bir ev tutar ve her akşam Ulus’taki bir kahvehanede İsmail Efendi’nin sohbetine katılır.
DEDE RÜYADA EMREDER
Eskişehir Merkez Vaizliğinde bulunan A. R. Doksanyedi’nin önemli hizmetlerinden biri, tasavvufi bir tefsir olan Te’vilat-ı Kaşani’yi Arapçadan Türkçeye çevirmesidir. Ağdalı bir dili olan bu eserin yeni harflere aktarılmasının ilgi çekici bir hikayesi var.
Önce şahısları hatırlayalım: İsmail Efendi Ankara’da meşhur bir Melami büyüğü ve Ali Rıza Efendi’nin bağlı bulunduğu zat. İsmail Efendi’nin oğlu Vehbi Güloğlu (1922-1998) mühendis öğretmen ve Te’vilat’ı yayımlayan kimse. Ülkü Hanım anlatıyor:
Vehbi Bey rüyasında babası İsmail Efendi’yi görür. Te’vilat Tercümesini alıp yeni yazıya çevirmesini ister. Vehbi Bey eski harfleri bilmediğini söyler. Babası 3 gece aynı şekilde rüyasına girer ve sonuncusunda çok kızar. Rahmetli Vehbi Bey de çok celalli biriydi.
Bunun üzerine bir grup oluşturup eski yazı öğrenirler. Başlarında Osmanlıca ve Arapçaya vakıf Baha Doğramacı (1920-2014) adlı bir bey vardır. Sonunda Te’vilat yeni harflere aktarılır ve 3 cilt halinde 1987-1988’de basılır. Ülkü Hanım bu eseri Alaadin Baba (Yayıntaş) vermek üzere İzmir’e gelir. Vehbi Bey’in bu kitabı ehline (anlayana) verilmesi tavsiyesi vardır; bir tane de Mehmet Oruç’a (1917-1995) verir.
EHL-İ BEYT SEVGİSİ ŞİARIMIZ
Ülkü Hanım devam etti: “Abim Gündüz (Ökçün) Ankara’da okuyordu. Ben de Ankara’yı kazanınca aile 1956’da Ankara’ya taşındı.
Dedem 2 yıl sonra vefat etti ve Cebeci Mezarlığına defnedildi. Kendisi kabir yapılmasını istemedi, baş ve ayakucuna 2 taş dikildi.” “Dedem çok mütevazı idi. Bazen evde su kesilirdi, abdest alırken suyunu dökmek isterdim, asla kabul etmezdi.
Ülkü Hanım bugün 81 yaşında, dedesinin yolunda devam ediyor. “Eskişehir’de çok iyi çevremiz vardı, oğlumun tahsili sebebiyle İstanbul’a taşınınca çok ürktüm” diyor. Fakat hoş bir tevafuk sonucu Baha Bey’le tanışır ve onun sohbetlerine katılır.
“Allah bizi sırat-ı müstakimden ayırmasın” diye dua ediyor. “Evimizde geçen muhabbet ve sohbetler hep böyleydi, Ehl-i Beyt sevgisi şiarımızdır” diye ilave eder.
Bir yanıt bırakın