Ramazanın iyice sonuna yaklaştığımız bugün köşemi tamamen Mustafa Kara’ya bırakıyorum: İnsanoğlunun temel özelliklerinden biri aynı olaya farklı bir pencereden bakabilmesi, aynı cümlelerden değişik neticelere gidebilmesidir. Bu özellik tarihteki bütün mezhep, meşrep, ekol, cemaat ve tarikatların birinci çıkış sebebidir. Müslümanlar da temel kitapları olan Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerdeki hükümlere farklı tefsirler getirdikleri gibi, İslam tarihinde cereyan eden birçok olayı da farklı açılardan değerlendirmişlerdir. Bu farklı algılamanın önüne geçmek mümkün olmadığına göre yapılması gereken şey, bu anlayışlara müsamaha ile yaklaşmak, hoşgörü ile bakmaktır, bakabilmektir.
İslam dünyasında var olan bu çeşitliliği ifade etmek için “İslam yüz şeritli bir otoyoldur” benzetmesini yapmak ve hemen şunu ilave etmek gerekir. “Bu otoyolun iki kırmızı çizgisi vardır: Farzlar ve haramlar” Bu iki ana ilkeye “eyvallah” diyen herkes İslam dairesindedir.
Dedelerimiz bunu şöyle formülleştirmişlerdir “Ehl-i kıble tekfir edilemez.” Yani insanların hata ve günahları ne kadar çok olursa olsun Kabe’ye yöneliyorsa aforoz edilemez, dinin sınırlarının dışına itilemez.
DIŞLAMA DEĞİL SEVGİ
Bu farklı yollar kıyamete kadar devam edeceğine göre tutarlı bir yol izlememiz gerekmektedir. Mezhep ve meşrebimizde olmayanları değil dışlamak, muhabbetle kucaklayabilecek bir gönül zenginliğine sahip olmamız gerekir. Çünkü bizim yanlış dediğimiz şey “bize göre”dir. Karşı tezin de kendine göre bir mantığı ve delili vardır.
Farklı neşvede ve anlayışlarda olanlarla konuşurken, tartışırken bu esası hiç unutmamak, soğukkanlı bir şekilde onları anlamak için fikir alışverişinde bulunmak gerekir. Burada o meşhur hikmeti hatırlayabiliriz:
Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü. Böyle düşünmemizin bir gerekçesi de şudur: Bugün benimsediğimiz ve dört elle sarıldığımız cemaatten, yorumdan, gruptan bir müddet sonra “belki de” ayrılacağız. Bunun örneklerinin çok olduğunu hiç unutmamalıyız. Tavrımızı buna göre belirlemeliyiz. Toplumun önünde ve ona hitap etmek durumunda olanlar için bu durum bilhassa önem taşır.
ZAMAN EN BÜYÜK HAKEM
Genç insanların halkla olan ilişkileri de zaman zaman tecrübesizliğin sebep olduğu aceleci tavırlarla zedelenebilmektir. Toplumumuzda bazı adet ve gelenekler dini esaslarla iç içe olduğundan, neyin doğru neyin yanlış olduğu ve daha da önemlisi, yanlışa nasıl müdahale edileceği ciddi bir problemdir.
Bu konularda “tedricilik=yavaş yavaş müdahale” prensibini unutmamak “zamanın en büyük hakem” olduğunu hatırdan çıkarmamak, sabır silahını kullanmak gerekir. Aksi halde “batıl, yanlış, hurafe” gerekçeleriyle zamansız saldırdığımız birçok konu ters teperek bizi mağlup edebilir, emeklerimizi boşa çıkarabilir. Tesir halkamızı daraltabilir.
Bir ahlak abidesi olan Mehmet Akif’in nasihatlerine kulak verelim: “İhtiyar amcam dinler misin oğlum Nevruz/ Ne büyük söyle, ne çok söyle yiğit işte gerek/ Lafı bol karnı geniş soyları taklit etme/ Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol ırkına çek.”
***
M. Kara hocamız, ebced hesabıyla tarih düşürme üstatlarındandır. Bu yılın Kadir gecesi için yazıp lütfettiği tarih dörtlüğü şöyle: “Kur’an’ın nüzul gecesi/ Ömre bedel nur gecesi/ Çıktı iki melek dedi:/ “Büyük Ramazan Gecesi” 1441
Bir yanıt bırakın