Regaip, Berat, Miraç ve Kadir gibi kandil gecelerinde bazı camilerde yatsı namazından sonra arzu eden kimselere imam o geceye mahsus özel bir namaz kıldırır. Bunlara Regaip, Berat ve Miraç namazı denir. Son zamanlarda bazı keskin ilahiyatçılar bu tür namazlar aleyhinde ileri geri sözler söylemekteler. Olabilir, kendi görüşleridir, fakat bunlardan bir kısmını alaycı ifadeleri şahsen beni rencide eder.
Konuyu ele alışımın sebebi Bursevi’nin yeni çıkan Tamamü’l-Feyz kitabında bu konuya ait bahislere rastlamamdır. Demek ki bu namazlar bundan 330 sene önce kılınmaktaydı. Hatta daha geriye gidersek 900 sene önce yaşamış Gazali bu namazlardan söz etmektedir (Bkz. Gazali, İhyau Ulum, c. I, Recep ayın ve Şaban ayı namazı).
REGAİP VE MİRAC NAMAZLARI
Şimdi konuyu Bursevi’den takip edelim: Hz. Şeyh (Osman Fazlı)1101 yılı Receb ayının (Nisan 1690) ilk Cuma gecesi Regaib namazında imam olmamı emretti. Ben de imam olarak Hz. Şeyh’in evinde halifelerden ve diğer hazır bulunanlardan uyanlara namaz kıldırdım. Namaz ve dua tamam olunca Şeyh efendi Kul Camii’ndeki vekiline de bu namazı orada kıldırmasını tavsiye etti.
Sonra Hz. Şeyh, “Yatsıdan sonra bize tesbih namazı kıldır.” dedi, Ben de “Tamam” dedim ve beraber kıldık. Allah Taalaya hamd olsun. Bu gecenin mağfiret ve rahmet gecesi olduğu konusunda ümidimiz tamdır.
Bir başka olay şöyle: Sonra (şeyhim) “Hanginiz bize imam olur ve yatsı namazından sonra tesbih namazını kıldırır?” diye sordu. Bir gün önce bu fakire, “Mi’rac gecesi bize tesbih namazını sen kıldırırsın.” demişti. Ben de nezle olduğumu söyleyerek mazeret beyan etmiştim. Yine de bu fakiri şeçtiler. Ben de onlara bu namazı tercih edilen rivayete göre kıldırdım.
HEP KILINAGELMİŞ
Bursevi şöyle der: “Bilesin ki Regaib, Berat ve Kadir namazlarını şimdiye kadar büyük alimler ve şeyhler kılmışlardır. İmam Gazali bu namazların müstehap olduğuna hükmetmiştir.” Bu konuda icma olduğunu, bazı camilerin vakfiyelerinde, görevli imamların bu namazları kıldırmalarının şart koşulduğunu belirtir. Ayrıca şu hadisleri delil getirir: “Ümmet dalalet üzere birleşmez” ve “Müslümanların güzel gördüğü şey Allah katında da güzeldir!”
Bursevi şunu ekler: “Bunu kabul etmeyenlerin sözleri seni aldatmasın. Çünkü onlar her asırda kendi tamburlarına bir nağme ekliyorlar. Davulun sesi her ne kadar uzağa ulaşıyorsa da içi oyuk boştur.”
NAMAZIN ÜCRETİ
Bu tür namazlara karşı olanların en önemli gerekçesi, bunları kılanların bütün günahlarının affedileceği görüşüdür. Bu elbette bir kolaycılıktır ve hoş görülmez. Bu yanlış anlayışın cevabını Osman Fazlı’nın şu sözlerinde buluruz:
“Namaz ya sevap içindir ya da Allah Taala içindir. Sevap için olan Allah Taala için olmaz. Böyle namazın sahibi ücretle çalışan kimsedir. Allah Taala için olan namazın sahibi ise gerçek kuldur. Onun ecri daha bol ve daha çoktur.”
Günümüz dünyasında Müslüman devletlerin güçsüzlüğü ve onlardaki ahlak zafiyeti dururken neden böyle tali bir konuyu ele aldın, denebilir. Takip edenler bilir, bu köşede o meselelere de yer veriyorum. Ama bu tür zafiyetlerin sebebi kandil namazları değildir.
Bir yanıt bırakın