Sakın kimsenin hakkını yeme

İzmir Sahilevleri semti bugün en gözde yerlerden biridir. Deniz kıyısındaki yeni düzenlemelerle halk için bir gezinti yürüyüş ve dinlenme alanı olmuştur.

Eskiden Sahilevleri tarım arazisiymiş, buğday ekilirmiş. Daha sonra mandalina dikilir. Barajdan su alınır ve buralar mandalina bahçesi haline gelir. Zaman içinde bahçeler arasında basit evler yapılır. Balıkçılar barınak yapar. 1980’lere doğru evler iki kata çıkarılır. Derken yavaş yavaş yerleşim çoğalır. 1990’larda Sahilevleri imara açılır. Bahçeli ev tipi belli bir yüzdeye inşaat izni verilir.

Dokuz Eylül Tıp Fakültesi’nden bir hocamız 1990 sonlarında Sahilevleri’nde bir yer almaya teşebbüs eder. Önce küçük bir ev alır. Fakat tapusu müşterektir. Bu arsanın dörtte birine tekabül eder. 2000’lerde sokak planlaması sonucu arsaya bir küçük parça ilave edilir. Değer artışı sebebiyle Belediye arsa sahiplerinden 50 bin lira ister. Öteki ortaklar ödeyemeyiz derler. Hocamız evini satmak isterse de satamaz. Çünkü alıcı gelince hisseli ve borçlu olduğu için vazgeçer. Çare ne?

Çare izale-i şüyu yoluyla üzerinde basit evler bulunan arsanın tamamının satılmasıdır. Dava açılır, hocamız bu sırada emlakçılara bu yerin değerini sorar. 110-115 bin lira civarında olduğunu öğrenir.

“SAKIN HAK YEME”

Mahkeme günü gelir. Arsaya 114 bin lira değer biçildiği alıcı olup, olmadığı sorulur. İlk oturumda alıcı çıkmazsa, on gün sonra yüzde yirmi aşağısına satışa çıkarılacaktır. Daha da indirmek mümkündür. O gün 15 dakika düşünme süresi vardır.

O sırada hocamızın hatırına annesinin öğütleri gelir: “Evladım sakın kimsenin hakkını almayasın.” Bazı kimseler alış-verişte kardeşlerinin hakkını tam vermezmiş. Bunlar küçüklüklerinde evlerinde konuşulurmuş. “Bu ve başka sebeplerle annem bize sakın hak yemeyin diye sıkı sıkı tembih ederdi” diyor hoca.

Söz konusu arsanın gerçek değeri ilan edilen rakamdır (114 bin lira). Mahkeme talik edilmek üzereyken hoca söz alır: “Ben arsayı bu fiyata alıyorum” der. Görevlilerden biri, on gün sonra burayı daha aşağı fiyata alabilirsiniz diye hatırlatır.

Hocamız “Olsun, der, ben sordum buranın gerçek değeri budur. Kimsenin hakkının bana geçmesini istemiyorum.” İşlem tamamlanır parayı öder ve arsayı alır. Üzerine yeni bir ev yaptırır.

FETVA VE TAKVA

Bütün bunları niye anlattım? Günümüzde ciddi bir ahlak erozyonu görülüyor. Şükür ki böyle erdemli kimseler de vardır.

Dinde “fetva” ve “takva” diye iki kavram mevcut. Fetva, hukukun verdiği karardır. Takva ise hakkaniyet gözeten, düzgün ahlaklı kimselerin benimsediği yoldur.

İzale-i şüyu davalarında genellikle ikinci oturumda satış gerçekleşir. Yaygın usul böyledir. Bu türlü satış hukukidir. Kimsenin malı zorla alınmamaktadır (fetva).

Ama ahlaki değildir. Çünkü gerçek değerin altına düşülür. Ancak, düzgün ahlak sahibi olanlar malın değeri neyse onu verirler. Bu ise takvalı bir iştir. Takva sağlam inancın bir ürünüdür.

2 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.