Ahmed er-Rifai: “Ben herkesten daha acizim herkes benden daha aladır kendini herkesten küçük gör” buyuruyor. (Bu anlayış doğru mu?):
“Niçin olmasın, işte mesela ben bir kayıkçı gibi kürek çekemem. Bir çocuk kadar ağaca tırmanıp yemiş toplayamam, bir vapur ateşçisinin yaptığını yapamam, bir beygir gibi araba ve yük çekemem, bir devenin gösterdiği kanaat ve sabrı gösteremem.” (…) Mesela sarmısak için “Öf ne fena kokuyor” diyorsun. Halbuki o ne dertlere deva oluyor. Ne hastalara şifa oluyor. Sen kimin derdinin devası, hastalığının şifası oluyorsun? İşte bütün bunları gözünün önüne getirirsen kendini elbette herkesten faziletsiz görmüş olursun.
(Bir de şu var): Mesela adam çekiştiriyorsun, gıybet ediyorsun, başkasının ayıbını ve noksanını görüyorsun. Bunu yapmakla sen iki kat günah işlemiş oldun. Bir kere onun ayıbını görmekle bu ayıp bende yok demiş oldun ve halen ben ondan hayırlıyım demiş olmakla da şeytanlık sıfatını giymiş oldun. Bil ki her şeyde bir fayda ve meziyet vardır. Sen ise fırsat bulunca etrafındakilerin gözünü oyuyorsun. Aleme yar olacağına bar (yük) oluyorsun. Bu dünyada başkalarına faydası dokunmayan öteki dünyada da faydasız kalır. “İnsanların hayırlısı mahlukata hayrı dokunandır.”
DÜRÜSTLÜK
Şu tabloyu sana vereceğim dediğin dakikada artık o tablo senin değil. Vaadetme, vaadettinse hemen ver. Veyahut da senin işini yapacağım, kolaylayacağım dedin. Teşebbüs et, hemen. Ama olmaz, o ayrı mesele. Onun için insanın kendi kendine karşı dürüstlüğü en büyük kazanç. O olduktan sonra her şey olur.
Hatta insan içinden vaadetse gene vaadetmiş demektir. Dile getirmeyip de ben şunu şuna vereceğim veya şunu yapacağım dedin mi tamamdır. Bizim ef’alimizi (işlerimizi) gören, bilen bir kuvvet var.
Tabii Hadis-i şerif var: “Bir fakire parayı vermeden evvel o parayı Allah alır.” Bir fakirin avucuna koymadan o parayı daha evvel Cenabıhak alır. Bunun için hakikaten iyilik yapabilmek en büyük mazhariyet. Herkes yapamaz ki, yapamaz. Mesela hadis-i şerif var: “Bir işçinin ücretini teri kurumadan verin.”
Bir zavallı adamcağız varmış da çok zengin, aşırı derecede zengin. Git, gel yaparmış. Mesela, farzedelim birine 50 lira verecek değil mi, 3 gün sonra veriyormuş. Niye uzatıyorsun, demişler.
Ee, demiş, anında versem bir de bahşiş isteyecekti, onun için artık geç olsun da ne verirsem onu kabul eder. Hale bak.
Hepsini bıraktı, gitti. Taşıyamadı.
ZENGİNLİK
Ahmed er-Rifai fevkalade zenginlermiş.
Çiftliklerinden her gün 50 koyun fakirlere nezredermiş (adak verirmiş). Bu zenginlik fena mı şimdi? Hz. Abdülkadir Geylani de öyle. Sen zengin olup da sefahatte yersen o zenginlik ateş olur sonradan yapışır insana. Geçende söylüyorlardı.
Evlerinde yazlıkta kiracı olarak oturduğumuz bir aile vardı. Oğullarına milyonlar bıraktı, milyarlar aktı. Ne madenler, neler, neler. Sayıya, hesaba gelmez. Güzel bir kotrası olmuş, fakat onu beğenmemiş, 30 milyona yeni bir kotra almış. Şimdi o 30 milyonu cebine koyup da gecekondulara gitseydi, kaç kişi ihya olurdu. Ama yapamıyor, ne yapsın?
(Samiha Ayverdi, Sen Onu Kaybettin kitabından)
Thank you for your sharing. I am worried that I lack creative ideas. It is your article that makes me full of hope. Thank you. But, I have a question, can you help me?