Dijital dünya ile barışmak

5 Temmuz akşamı İzmir Adnan Menderes Havaalanı’ndaydım. A-Jet ile 22.25’te İstanbul’a gideceğim. 200 civarında yolcu var. Önce bir buçuk saat rötar dendi. Ardından yeni rötarlar geldi. Tam 5 saat bekledikten sonra sefer iptal edildi. Yolcular kızgın ve gergin. 30 yaşlarında bir hanımın 3 yaşındaki kızı önce neşeyle ortalıkta dolaşırken gece yarısından sonra sıkıldı, mızıklandı. Annesi sıkıştıkça çocuğa cep telefonunu veriyor. Kız bir süre oyalanıp tekrar huysuzlanıyor. Her defasında anne telefonla oyalamaya çalıştı.

Evet, asıl konum bu. 3 yaşından 17’sine kadar bütün çocuklarımız telefon veya tablet düşkünü. Evde, otobüste, misafirlikte çocuklar, gençler telefonla meşguller. Bütün dünyada böyle. Hep şikayetçiyiz ama çözüm bulamıyoruz. Dijital dünyanın cazibesinden kurtulmak mümkün görünmüyor. Çözüm ne olabilir? Bu gidişe “dur” diyemeyeceğimize göre, çocuklarımızı korumak için bu dünya ile barışmak en iyisi. Bunun da yolu, daha faydalı dijital içerikler üretmektir.

SANAL DÜNYAYI DİNDARLAŞTIRMAK

Bana bu yazıyı ilham eden Mahmut Ay oldu. Yeni Şafak gazetesindeki iki yazısında Mahmut Ay özetle şöyle diyor:

İnsanoğlu sanal dünyanın cazibesine kapılıp hakikî olan her şeyden dinden, Tanrı’dan uzaklaşmaya başladı. “Z kuşağı” dijital dünyanın içine doğan bir nesil. Bu nesil, artan internet bağımlılığı nedeniyle gittikçe yalnızlaşıyor, bireyselleşiyor ve bunun doğal sonucu olarak depresifleşiyor. Bu kuşak en keyifli oyuncak olarak cep telefonlarını gördü. En büyük avantajları, küçük yaşlardan itibaren dünyayı dijital ortamda da olsa tanımak ve böylece pek çok farklı insanı, görüşü ve kültürü az ya da çok bilmek oldu. En büyük dezavantajları ise, sanal âlemin büyüsüne kapılıp gerçek hayattan kopmak ve yalnızlaşmaktır.

Artık dijital dünyadan bağımsız yaşayamayacağımıza göre; o dünyada dinin güzel bir şekilde anlatılmasına ihtiyaç var. Buna “sanal dünyayı dindarlaştırmak” diyebiliriz. Dijital çağda hayatın nabzı sanal dünyada attığından, o dünyayı iyileştirmek, o dünyada iyi içerikler üretmek gerekir. Bu topraklarda yetişen Mevlânâ ve Yunus Emre gibi bilgelerin, insanoğlunun çağları aşan varoluşsal sorunlarına yönelik önerdikleri mistik çözümlerden ve kurumsal tasavvuftaki zikir meclislerinden yararlanmak gerekiyor.

Bireyselleşme sonucu bu nesil, toplu ibadetlerden uzak duruyor. Dini, kendi içinde ve özgürce yaşamak istiyor. Bireysel dünyalarında faydalı olacak yapımlarla, özellikle internet ortamında onların ilgilerini çekmeliyiz.

TRT ÇOCUK YAPIMLARI

M. Ay’ın fikirleri kısmen gerçekleşti. Mesela TRT Çocuk kanalı bu konuda iyi örnekler verdi. Kaliteli yapımlar hazırlayıp çocuklarımızın ilgisini çekmeyi başardı. Torunlarımdan biliyorum, ilgiye izledikleri programlar vardı. Neydi bunlar? İbi, İstanbul Muhafızları, Kare Takımı, Haysa ve Bulut, Elif ve Düşleri, Rafadan Tayfası, Pepe, Emiray, Doru, Mutlu Oyuncak Dükkanı, Ramazan Davulcusu ve Köpeği, Nasreddin Hoca Zaman Yolcusu, Çanakkale 1915.

Bu ayrı bir uzmanlık alanı. En son teknolojiyi kullanmakla birlikte; telkinci ve didaktik olma hissi vermeyen sağlam senaryolara ihtiyaç vardır. Dijital oyunlar hazırlamak ise ayrı ve önemli bir konu.