Maarif davamız-1

Çağa ayak uydurabilmek için Tanzimatla birlikte yüzümüzü Batıya döndürdük. Öğretim kurumlarımız için Avrupa’yı örnek aldık. 19. Yüzyılda Batıda hakim düşünce pozitivist ve materyalist çizgide idi. Orada bilim ve teknolojinin gelişmesi Kiliseye rağmen ve Kilise karşıtlığı ile paralel gitti. O yüzden bizdeki öğretim kurumları da din ve maneviyat karşıtı oldu. Cumhuriyetle birlikte bu durum daha da keskinleşti. 1917 Sovyet ihtilaliyle o topraklarda Marksist ve sosyalist zihniyet hakim oldu. II. Dünya Savaşından sonra sol zihniyet bizde de etkisini gösterdi. Böylece Maarifimiz, yani eğitim öğretim kurumlarımız, Milli Eğitimimiz önce materyalist pozitivist, ardından Marksist etkiler altında gelişti ve devam etti.

Bu durum bizim kültürümüze, tarihimize, inancımıza ters bir manzara ortaya çıkardı. O yüzden okumuş yazmış zümre ile geniş halk kütleleri arasında anlaşmazlık çıktı. Devletle millet arasına soğukluk girdi. Bunun etkileri günümüze kadar sürüp geldi. Zaman içinde Türkiye’de sağ iktidarlar başa geçtiyse de kültür ve milli eğitimdeki (maarifteki) bu kökümüze yabancı bakış açısı bir türlü düzelmedi. Cumhurbaşkanımızın birçok defa belirttiği gibi kültürdeki millileşme ve yerlileşme bir türlü başarılamadı.

Bu derdi iliklerine kadar duyanlardan biri de mütefekkir-yazar Samiha Ayverdi’dir (1905-1993). Ayverdi’nin bu konuda “Milli Kültür Meseleleri ve Maarif Davamız” adlı bir de kitabı vardır. Ayrıca yazarımız bu konuyu her vesile ile ve her zeminde bıkıp usanmadan dile getirmiştir.

MEKTUPLAR

Ayverdi ömrü boyunca binlerce mektup yazmıştır. Bunlardan metinleri elde olanlar yayımlandı. Bu serinin sonuncu kitabı “Mektuplar-14” adını taşımaktadır (Kubbealtı neşriyatı, Ekim, 2024). 360 sayfalık bu kitapta 1965’ten 1985’e kadar birçok kimseye mektupları vardır. Başbakanlar, Genel Kurmay Başkanları, Milli Eğitim Bakanları, Kültür Bakanları, Milletvekilleri, TRT Genel Müdürleri, Belediye Başkanları ve daha birçok kişiye mektup yazdı.

Bu mektuplarında Ayverdi’nin en çok Milli Eğitim (Maarif), Dil ve Milli Kültür konuları üzerinde durduğu görülür. Köşemizde bir yazı serisi içinde Samiha Ayverdi’nin bu meseleler hakkındaki görüşlerini özet olarak vermeye çalışacağım.

İKTİDARLARIN HATASI

“Çok uzun senelerden beri, büyüyerek memleket bünyesini saran bir dert vardır: Maarif yarası. Merhemler, palyatif tedbirlerle onarılması mümkün olmayan behemahal ve acilen kökten el konulması gereken bu illetin sürüncemede bırakılması, artık külli bir iflas ve inhilal ile neticelenecek kritik vaziyete girmiş bulunuyor.

Çok yazık ki Demokrat Parti bunu yapamadı ve bu yoldaki rehavetinin de kurbanı oldu. 1950’de ilk mektep çocuğu olanlar 1960’da ihtilalin şuursuz üniversitelisi idi. Çünkü aradan geçen on sene onu, Hasan Ali politikasının yanlış tarih, yanlış dil ve gayrımilli bir maarif çerçevesi içinde üstelik din ve iman hazinelerinden de mahrum olarak yetiştirmişti. Bu kadar kasıtlı ve sakat bir eğitim felsefesiyle bünyeleşen nesillerden ancak anarşi, isyan ve ihtilal beklenirdi. (s.33)

Yazarımız Halk Partisi iktidarı döneminde Maarife yeterince önem verilmediğini söyler ve ilave eder: “… kahir bir ekseriyet ve milletin yüzde elli sekiz güveni ile iktidara gelmiş bir parti için (Demokrat Parti) bu tarihsiz, dinsiz, dilsiz eğitim sisteminin çemberini yarıp milli bir maarif politikası kurmak o devrin şartlarına göre cidden kolaydı. Bu suretle de gençliği, tarihinin ihtişam ve azameti ile yüz yüze getirmek, ona büyüklük şevki vermek, kaybettiği birlikçi görüşünü iade eylemek” mümkündü. DP bunu yapamadı. (s. 37)

Neticede ise Demokrat iktidar “insan” davasını ele almamak, ona, Müslüman-Türklüğün kızılelması olan “ila-yı kelimetullah”ın şevkini iade edememek gafletinin kurbanı olup gaddar rakiplerinin pençeleri ile boğulup gitti. (s. 40)

Adalet Partisi, merkezi otoritenin etrafını saran maddeci ve ehliyetsiz gruplar sebebiyle Ali Fuat Başgil fikriyatına yatkın gruplar tasfiye edildi ve maarif gene ihmale uğradı. Bu dönemde “insan” gene ihmal edildi. Köprüler, barajlar, fabrikalar yapıldı. Lakin bütün bu iktisadi, sınai ve ticari gayretler, memleketi yekpare bir fikir etrafında toplayamadıktan başka, düşmanın oyuncağı olmuş ve insanlaşamamış insanlar tarafından yakıldı, yıkıldı, uçuruldu. Her fırsatta, her vesileyle, işlemez, işe yaramaz hale getirildi.

Adalet Partisi, büyük kütlenin beklediği ve istediği dünya görüş ve nizamına sırt çevirdiğini kısa zamanda meydana koymuş bulunuyordu. Halkın talep, teveccüh ve ihtiyacını görmezlikten gelen bir umursamazlıkla: “Biz doktrin partisi değiliz, kütle partisiyiz” demek suretiyle manasını, gayesini ve dolayısıyla da kuvvetini ve dayanağını harcayarak halktan koptu.(s. 41-42)

Bu konu bir seri yazı şeklinde haftada 3 gün (pazartesi, Çarşamba, Cuma) çıkmaya devam edecek.