Ramazan ayı, insanın nefsine karşı çıkması için önemli bir zamandır. Bu ay ilâhi rahmet ve fırsatların dolup taştığı aydır ve Allah elbette her zaman affedici ve bağışlayıcıdır.
Ramazan rahmet, af ve bağış ayı diye bilinir. Peki ortada affa konu bir şey mi var, acınacak, merhamet duyulacak olan nedir? Ramazan neden af ve merhamet ayı oluyor?
İnancımıza göre Allah bütün kâinatın yaratıcısı ve yaşatıcısıdır. İnsanı yeryüzünde bir bakıma kendi temsilcisi olarak ve üstün bir şekilde yaratmıştır.
Kânattaki her şey insan içindir. Bir âyet ve meâli şöyledir: “Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler; onu insan yüklendi.”( Ahzab, 33/72)
Buradaki “emânet” kavramı akıl, sorumluluk, kulluk gibi çeşitli şekillerde açıklanır. Sonuç olarak hepsi de belli bir noktaya varır. O da kısaca, insanın bir iç mücâdele vererek, mayasında mevcut olumsuz güçleri kontrol altına alması, yapıcı ve olumlu yönlerini güçlendirmesi gerektiğidir.
İNANÇ, DUA, NİYAZ
İnsan melek değildir, şeytan veya hayvan da değildir. Tam ortada bir yerdedir. Melekler kadar temiz ve üstün de olabilir, şeytana pabucunu ters giydirip en vahşi hayvandan daha zalim ve sinsi de olabilir.
İnsanın “nefs” denen hayvânî tarafına yenilmemesi, nihâyet olgunlaşması ve melekleşmesi için; iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırdedebilmesi ve iyiye yönelebilmesi için Allah kendisine akıl, gönül, irâde gibi güçler vermiştir. Bunlara ışık tutmak üzere de peygamber ve kitap göndermiştir.
İçimizdeki müsbet ve menfî güçler devamlı bir mücâdele halindedirler. Bâzan biri bâzan öteki galip gelir. İnsanın nihâî zaferi müsbetin başarı kazanmasındadır. Bunun için bir takım destek güçlere ihtiyaç vardır. Bu kuvvetler inançtır, duâdır, niyazdır.
ALLAH AFFEDİCİDİR
Hayat sâdece bu dünyâdan ibâret değildir. Sonsuza dek sürüp gidecek bir öteki dünyâ vardır. Oradaki mutluluğumuz, bu dünyâdaki fazilet ve iyilik mücâdelesinde göstereceğimiz başarıya bağlıdır. Bu başarı aynı zamanda buradaki hayâtımız için de mutluluk kaynağıdır.
Bütün bunları biliyoruz, ama bir türlü bu konuda başarı gösteremiyoruz, çok hatâ yapıyoruz, nefsimize uymaktan kendimizi alamıyoruz!.. dediğinizi hissediyorum.. Üzülmeyin, içinizde bir küçük endîşe taşıyorsanız, iyi olma isteğiniz sönmemişse işte fırsat karşınızda: Ramazan ayındayız. Bu ay ilâhî rahmet ve fırsatların dolup taştığı aydır. Allah elbette her zaman affedici ve bağışlayıcıdır. Fakat Ramazanda bu durum daha bir yoğunluk kazanır.
Allah insanı sever, en zavallı görünen kulundan bile asla vaz geçmez; insanın gelişmesinden ve olgunlaşmasından büyük hoşnutluk duyar. İnsanın mânevî olgunluğu her şeyden evvel Yaradanını unutmamasına, O’nunla gönül irtibâtını devam ettirmesine bağlıdır. En iyisi ise bu hâlin sürekli olmasıdır. Bunu başaramazsak hepten kayıpta mıyız?. Hayır!. İçimizde duyacağımız bir yanış, gönlümüzdeki bir uyanış, kötü gidişimize dur diyecek bir pişmanlık ve iyiye yönelme arzusu kurtuluş için kâfidir. Bunun dindeki adı “tövbe”dir.
Allah insanı gerçekten çok sevmektedir. Bir hadîste şöyle canlı bir tablo çizilir: Çölde bir insan düşünelim, bir devesi var. Bütün ihtiyaç maddeleri; yiyeceği, içeceği, barınma malzemeleri hepsi bu devenin üzerine yüklenmiş durumda. Her nasılsa deve kaybolur.
Adamcağız sağa koşar, sola koşar, saatlerce devesini arar, fakat bulamaz. Sonunda ümitsiz, yorgun ve bitkin bir halde uyuya kalır. Neden sonra uyandığı vakit bir de bakar ki devesi yanındadır! Bu adam ne kadar çok sevinir, tarif edilmez. İşte bir kimse herhangi bir şekilde tövbe edip Allah’a yöneldi mi, bundan dolayı Allah çöldeki o adamın sevincinden daha büyük bir sevinç ve hoşnutluk duyar!.. (Müslim, tevbe, 1-8)