Babanzade Ahmed Naim (1872-1934) üniversite hocası, mütercim, yazar olup önemli fikir adamlarımızdan biridir.
Yaşadığı dönemde etkili ve geniş çevresi olan biriydi.
1915’te İstanbul Üniversitesi’nde Yahya Kemal’le birlikte hocalığa başladılar.
Yahya Kemal o günlerin fikir akımları içinde Türkçü, Ahmed Naim ise İslamcı sayılırdı. Zaman zaman sohbetleri olursa da anlaşmazlardı.
Yahya Kemal 1921-22 arasında “Tevhid-i Efkar” gazetesinde eski İstanbul’un ruhani semtlerini anlatan yazılar yazdı. Bunlar fetih hatıraları ve İstanbul toprağına gömülmüş olan ilk cedlerin mezarları etrafında oluşan yerlerin manaları, özetle bu toprağın nasıl vatan olduğunu hikaye eden yazılardı.
Halk bunları heyecanla ve severek okudu. Fakat Ahmed Naim’in hoşuna gitmemişti.
EYÜP SULTAN SEMTİ
Aralarındaki kavga Yahya Kemal’in Eyüp Sultan’la ilgili yazısından çıktı. Burada Eyüp semtinin nasıl oluştuğu anlatılır. Hz. Peygamberin, hicrette Mekke’den Medine’ye gelişi, devesinin Eba Eyyub’un evinin önünde duruşu, o eve misafir oluşu, Bedir gazasında Eba Eyyüb’un Peygamberimiz’in sancağını taşıyışı, sonra Eba Eyyub’ün İstanbul’un muhasarasına gelişi, burada şehit oluşu, Fatih’in 1453’te İstanbul’u kuşatması, fetihden birkaç gün evvel, Akemseddin’in alem-i manada, Eyub’un kabrini keşfedişi, bu keşif sebebiyle orduda emsalsiz, büyük bir ruhani heyecan hasıl oluşu, bu coşkuyla şehrin fethedilişi, hulasa, fetihden sonra ilk şehidlerin Eyüb’ün etrafınnı çevrleyen mezarlarıyle, bu güzel Ölüm Şehri’mizin doğuşu anlatılır.
O günlerde vatandaşlarımızı çok duygulandıran ve heyecanlandıran bu yazı, Ahmed Naim’i kızdırmış. (Bu yazı için bkz. Yahya Kemal, Aziz İstanbul, “Bir Rüyada Gördüğümüz Eyüb”)
AHMED NAİM ÖZÜR DİLER
Yazıyı okuyan Ahmed Naim, Yahya Kemal’i azarlar, dini bozduğunu söyler.
Ona göre İslamiyet efsaneler üzerine kurulmuş bir din gibi gösterilemez. Dinimizde ölülere ibadet, mezarlara muhabbet, ölmüş insanları filan veya falan semtte hazır ve nazır zannetmek gibi inançlara yer yoktur.
Tartışma büyür. Ahmed Naim, herhangi Müslüman bir millet kalkıp da İslamiyeti kendi milliyetinin unsurlarından biri olarak telakki edemez ve kendine uygun bir şekle koyamaz, der.
Bu arada Y. Kemal görevle Avrupa’ya gider.
Dönüşünde, 13 sene sonra 1934’te A. Naim’le Vefa semtinde karşılaşır. Yorgun ve hasta görünen A. Naim şöyle der: “Bu tesadüf münasebetiyle Cenab-ı Hakka hamdolsun. Sizi bir daha göremeyeceğim diye üzülüyordum. Sizinle olan tartışmamız daha sonra beni çok düşündürdü. “Son senelerde ben de İstanbul’un birçok semtlerinde gezmeğe ve oralarda, tıpkı senin usulünde, eski mimari eserlerin tarihini araştırmağa başladım. Senin eski yazılarını bulup tekrar okudum, çok zevk aldım.
Sana bu yüzden ne kadar haksızlık ettiğimi anladım.
İşte bundan sonra, bu sebeple seni o vakit gücendirdiğime yandım ve bir daha görürsem özür dilemeye ahdettim. İşte azizim söyleyeceğim bu idi.” Yahya Kemal ilave eder: “A. Naim Bey bu sözlerini söylerken o kadar mü’mince bir üzüntü içindeydi ki ben de teessürümden önüme bakıyor ve ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Beraber bir müddet daha dolaştık ve ayrıldık. Son ayrılışımızmış.
Naim Bey bir ay sonra vefat etti.” (Devam edecek)