Türkiye’nin kültür yapısı, kültürel iktidar, kültürde “sol” egemenliği konularında bu köşede birkaç yazı yazdım. Milli kültürümüzün temel taşlarını teşkil eden bazı önemli kişiler vardır. Bunlardan biri de Yahya Kemal’dir. Bu konuda bir seri yazıyla karşınızda olacağım.
Yahya Kemal (1884-1958) mütefekkir şairlerimizdendir. Şiiri, sohbetleri ve yazılarıyla sanat ve düşünce dünyamızda etkili olan biridir. Türkiye’deki “Sol Cenah”a göre Yahya Kemal, Allah’ın varlığına inanmakla beraber, ruha ve ahirete, cennet ve cehenneme inanmaz. Öğrencisi Tanpınar ise Yahya Kemal’in din meselesinde hiçbir teklifi veya inkarı olmadığını, bir taraftan, tarihi perspektif içinde dine cemiyetimizin önemli yapıcı realitelerinden biri olarak baktığını, diğer taraftan onda şiirin büyük kaynaklarından birini aradığını söyler. Yahya Kemal İslam’ı, içinde doğduğu toplumun zorunlu gerçeklerinden biri olarak görür.
Daha da önemlisi, o inanmış bir insandır; İslam inanışına göre mühim olan “hüsn-i hatime”, iyi sonla ölmektir. Cerrahpaşa hastanesinde 1 Kasım 1958 sabahı vefat etmiş olan şairimizin son sözü Baki’nin: “Allah’adır tevekkülümüz itimadımız” mısraı olmuştur.
YAHYA KEMAL ENSTİTÜSÜ
Yahya Kemal’in gençlik yıllarından itibaren, bizzat uygulama bakımından, dinin ameli yönüyle pek ilgisi olmadığı muhakkaktır. N. Sami Banarlı onu şöyle konuşturur: “Ben belki tam bir Müslüman sayılmam. Fakat ben, Türk milletinin inandığı Allah’a ve yine Türk milletinin inandığı Peygamber’e inanırım. Ben bu imanın Müslümanıyım. Çeşitli hayat hadiseleri zaman zaman benim imanımı sarsmıştır. Beni imansızlıktan kurtaran ve kendi Tanrı’sına bağlayan yine Türk milleti olmuştur. Çünkü bu kadar büyük bir milletin inandığı Allah’a ve dine inanmamak iz’ansızlık olur.”
1958’de şairimizin ölümüyle beraber, sol ideolojilerin politikacı edebiyatçıları, onu da kendileri gibi bir Allahsız, milli söyleyişleri manevi heyecandan kuvvet almamış bulunan inançsız, kupkuru bir şair olarak damgalama kampanyasına başlattılar. Bu kampanyayı durduran hadise, şairimizin kendi adıyla anılan Enstitü tarafından, şiir ve nesir bütün eserlerinin kitap halinde neşredilmesidir. Böylece şairimizin hemen hemen hiç bilinmeyen “mü’min yüzü” ortaya çıkmıştır.
ONUN MÜ’MİN YÜZÜ
Yahya Kemal’in nesirlerinden bir bölümünü oluşturan Aziz İstanbul’un sayfalarını karıştırırken onun mü’min yüzünü apaçık görebiliyoruz. 1921-1922 yıllarında, devrin gazetelerinde neşredilen “Topkapı Sarayında”, “Ezansız Semtler”, “Ezan ve Kur’an”, “Bir Rüyada Gördüğümüz Eyüp” gibi, inanç ve duygu yüklü yazılar bunun delilidir.
Topkapı Sarayı’nda huşu içinde dinlediği Kur’an-ı Kerim’in 400 seneden beri devamlı okunup geldiğini öğrenince, yoğun düşman baskısına rağmen “İstanbul’dan niçin çıkarılamıyoruz? Bu şüpheyi halleder gibi oldum” demekten kendini alamaz. Bir ibadet huşuuyla köşe bucak İstanbul’u dolaşmayı zevk edinen san’atkarımızın 1922’lerdeki bir tesbiti şöyledir: “Gezintilerimde bir hakikatı keşfettim. Bu devletin iki manevi temeli vardır: Fatih’in Ayasofya minaresinde okuttuğu ezan ki hala okunuyor, Selim’in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur’an ki hala okunuyor.” (Devam edecek)