Ben kültürümüzde “yerli ve milli” çizgilerin ağır basmasını isterim. Ancak bu takdirde kimliğimizi, medeniyetimizi, benlimizi koruyabileceğimizi düşünürüm. Bu da ortak değerlere, ortak sevinçlere, ortak kederlere, ortak tarih şuuruna, ortak inançlara sahip olmaktan geçer. Bu ortaklığın ne kadar güçlü veya ne kadar zayıf olduğu konusunda tereddütlerim var.
Kıbrıs Barış harekatında milletçe mutlu olmuştuk. Gölcük zelzelesi, son Hatay ve Maraş depremlerinin acıları hepimizi derinden üzmüştü. Milletçe yardım seferberliğine katılmıştık. Yani büyük sevinçler ve büyük acılar bizde ortak duygular doğurabiliyor. Bu sevinilecek bir durum. Millet olmamızın bir göstergesi. Ama yetmez. Bu tür duygular yaşamamız, tek yumruk haline gelmemiz için illaki çok büyük hadiselerin vukuunu bekleyemeyiz. Her zaman veya genellikle “milli birliği” canlı tutabilmeliyiz. Dayanışmamız, güçlü olmamız, sosyal dokumuz ancak bu şekilde sağlam olabilir.
KAMPLARA BÖLÜNDÜK
Gittikçe bu yönümüzün zayıflamasından endişe ediyorum. Toplum olarak çok fazla parçalandık. Dindar-seküler, laik, antilaik, ilerici-gerici, sağcı-solcu gibi fikir kamplarına bölündük. Toplumda elbette düşünce farklılıkları olacaktır. Herkesin her konuda aynı görüşü taşıması düşünülemez, bu doğru da olmaz. Ama bizdeki kamplaşma bazen çok ileri boyutlara varabiliyor.
Mevcut iktidarın ömrü çeyrek asra yaklaştı. “Yerli ve milli” ifadesi bu yönetimin sıkça kullandığı bir slogan. Ama başta Erdoğan olmak üzere milli eğitimde ve kültürde yeterince başarılı olamadıklarını sıkça dile getirdiler. Evet siyasi iktidar olmak her zaman “kültürel iktidar”ı beraberinde getirmiyor.
Günümüzdeki fikri ve kültürel kamplaşmanın sebepleri ve kökenleri derindir ve çok eskilere dayanır. III. Selim ve Tanzimat’tan başlayan batılılaşma maceramız ve o sıralarda güdülen politikalar bu işin başlangıcını teşkil eder. Fırsat bulursak belki bu meseleyi ayrıca ele alırız.
KÜLTÜREL İKTİDAR KİMDE?
Kültürel iktidarın alanı geniştir. Genel olarak sanat dünyası, edebiyat, sinema, medya, gösteri faaliyetleri bu sahaya girer. Burada da genellikle etkili olan hakim görüş sol tandanslı, daha seküler, pozitivist ve makyavelist karakterdedir. Tanıtımlar, ödüller, sahne imkanları ancak bu çizgide olanlar içindir. Bu alanın ağa babaları bu anlayışların dışında kalan kültürel ürünlere ve sahiplerine fazla yüz vermezler.
Son 20 yıldır anlatmaya çalıştığım zihniyetin saltanatı kısmen sarsıldıysa da hala kültür dünyamızda etkin ve baskın olduğunu düşünüyorum. Marifet iltifata tabidir denir. Son yıllarda resmi ödüller daha çok bu alanın dışında olanlara yöneldiyse de o kadim kaleyi yeterince sarstığı söylenemez.
Bu arada televizyon dizi sektörü bir istisna teşkil edebilir. Diriliş Ertuğrul, Alpaslan Büyük Selçuklu, Kuruluş Osman gibi tarihi dizilerimizin oldukça ses getirdiğini söylemeliyiz. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında bu tür diziler büyük talep görüyor, bu sevindirici bir şey. Dileğim bu başarının başka kültür alanlarımızda da görülmesidir.