Muharrem ayı hicri senede ayların ilkidir. Bugün 5 Muharrem. Eskiden Muharrem’in birinde büyükler tarafından bereket parası verilirdi. Özellikle tasavvuf çevrelerinde uygulanırdı. Böylece yeni senede yaşanacak hayatın her yönden bereketli olması düşünülürdü.
Hayat çok kazançlı olabilir ama bereketli olmayabilir. Çok mutlu, gülerek eğlenerek geçmiş bir ömür olabilir ama hiç bereketi olmayabilir. Mühim olan maddi ve manevi rızkın bir arada yürümesidir. Bereket bu demektir.
İnanışımıza göre bu ayda Hz. Adem’in cennetten çıktıktan sonraki tövbesi ilk defa kabul olunmuş, Hz. İbrahim ateşten kurtulmuştur. Hz. Musa’nın Mısır’dan çıkması ve Hz. Nuh’un tufandan kurtuluşu da sayılabilir.
Ama İslam tarihinde 10 muharremde Ehlibeyt, çok acıklı bir hadise ile karşılaştı. Bundan 1333 sene evvel 680 yılında bir facia yaşandı. Hz. Peygamber’in sevgili torunu, Hz. Ali ve Fatıma’nın ciğerparesi Hz. Hüseyin feci bir şekilde şehid edildi.
Her ölüm acıdır. Ama çoluk çocuk dahil 70 kişilik bir topluluğa bir orduyla saldırmak, çöl sıcağında susuzluk ve çaresizlik içinde kıvranırken onları öldürmek bir fecaattir. Bu alçaklığı izah için kelimeler yetersiz kalır. Kerbela olayı, bütün İslam aleminin yüreğini kanatan bir hadisedir. Aşık Yunus şöyle der:
“Şehidlerin ser-çeşmesi/ Hasan ile Hüseyin’dir/ Aşıkların gözü yaşı/ Hasan ile Hüseyin’dir
Hazret-i Ali babaları/ Muahmmed’dir dedeleri/ Arşın iki küpeleri/ Hasan ile Hüseyin’dir
Kerbela’nın yazıları/ Şehid oldu gazileri/ Fatma ananın kuzuları/ Hasan ile Hüseyin’dir”
Peygamberimiz Hasan ve Hüseyin’e bakarak derdi ki: “Allah’ım ben onları seviyorum, onları sen de sev.” Resulüllah’a sordular: “Ehl-i beytinden en çok sevdiğin hangisidir?” Cevap: “Hasan ve Hüseyin.” Hz. Peygamber Kerbela şehidi hakkında şöyle der: “Hüseyin bendendir, ben Hüseyin’denim. Hüseyin’i seven Allah’ı sevmiş olur.”
TARİFSİZ ACI
Fırat’ın yanı başında. Suyun akış sesini duyup dururken. Kuşatılmışlık içinde susuzluk çeken mazlum bir kafile… Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin ve yakınları… Kadınlar, kızanlar, çocuklar… Bir şiddet günü ki asırlardır yürek kanatır. Kazım Paşa şu mısralarında bu oyunun son sahnesini tasvir ediyor: “Düştü Hüseyn atından sahra-yı Kerbela’ya/ Cibril var haber ver sultan-ı enbiyaya.”
Bir Hüseyin sevdalısı şafaktaki kırmızılığı şöyle görür: “Sanma ol sürh-i seher mihr-i felektir görünen/ Her şafak hun-i Hüseyn ile güneş kan ağlar.”
(Tan yerindeki kırmızılığı bir tabiat hadisesi zannetme; Hz. Hüseyin’in uğradığı kanlı akıbet dolayısıyla her sabah adeta güneş kan ağlar.)
Elbette Ali’yi Kerbela’yı, Hüseyin’i unutmayacağız. Ama son tahlilde ölçümüz eskilerin deyişiyle: “Buğz-ı Muaviye’de değil hubb-i Ali”de birleşmek olmalıdır. Yani Muaviye ve Yezid öfkesiyle içimizi karartmak yerine, Ali ve Hüseyin sevgisiyle gönlümüzü diri tutmalıyız.
(Devamı pazartesi)
Bir yanıt bırakın