Kemal Yurdakul Aren, uzun yıllar Turgutlu ve İzmir’de Türkçe öğretmenliği yaptı. Pek çok öğrenci yetiştirdi. Emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti, 76 yaşında. Kolay okunan işlek bir kalemi var.
İki kitabı çıktı: Çaybaşından Manisa’ya, 6o sene öncesinin Manisa’sında bir gezintiye götürür. Söyleşi tadında samimi üsluplu bir eser. Kitapta Çınaraltı, Revak Sultan, Yedi Kızlar, Hamam, Tekke ve Bir Aşk Hikayesi, Akbaldır Dede, Manisa Lisesi, Mekteb-i İrfana Girip gibi bölümler var. Yazma sebebini şöyle dile getirir:
“Altmış sene öncesinin Manisa’sından görüntüler, sesler verebilmek. Sadece bu! Manisalıyım. Doğduğum, çocukluğumu ve lise çağlarımı geçirdiğim bu şehri seviyorum. Elbette ‘seni ben büyüttüm, ben besledim, bugünkü sende benden çok şeyler var’ seslerini duymazdan gelemezdim. Tabii ki beni sütüyle emziren, besleyip büyüten Manisa oldu, şimdi bütün mesele bu gıdaların nev’ini, terkibini, gücüm elverdiği ölçüde sadakatle tespit edip ortaya koyabilmek.”
MANİSA LİSESİ
Yazarımızın ikinci kitabı yeni çıkan “Cennetin Kapısındaki Kuzu.” Eserde Manisa Lisesi’ndeki öğrencilik yılları ve edebiyat öğretmeni Nazik Erik’le ilgili yeni malumat, ayrıca “Kuzu Kemal” olmanın hikayesi var. Kitapların ikisi de Kubbealtı neşriyatından. İstanbul’daki öğrencilik yıllarından ilgi çekici bir hatıra:
Öğrenciyken İstanbul Laleli’de Acemin Kahvesi’nde çokça vakit geçirir, arkadaşlarıyla orada buluşurlar. Kahvenin müdavimlerinden bir meczup vardır: Ahmet Efendi. Bazı insanlardan para ister. Kimi verir kimi vermez. Bilenlerin anlattığına göre Ahmet Efendi birinin önünde avuç açtığı zaman, mutlaka o kişinin uğrunadır. Ya başa gelecek bir kaza ucuz atlatılacaktır, ya da o mebir ferahlık gelecektir.
Yazarımız devam eder: “Ben bunu duyduktan sonra Ahmet Efendi’ye daha bir farklı gözle bakmaya başladım. İçimden hep, ‘benden de para istese de versem ve bir fevkaladelik yaşasam!’ dedim durdum. Araaylar geçti. Onun bir gün bana da gelip ‘para’ demenasıl istiyorum anlatamam!
BİR HOŞ OLDUM
O gün geldi. Akşama yakın saAradan bunca zaman geçmesine rağmen hala tüylerim ürperiOrtaköy’de birisiyle buluşacağım. Zamanı kahvede dolduruyorum. Ahmet Efendi içeri girdi, doğruca bana geldi ‘para’ dedi. Çok heyecanlandım. Elim ayağım birbirine dolaştı. Bir şeyler bulup verdim. Aldı, tezine dönüp kahveden çıktı gitti. Ardından bakıp kaldım.
Ne kadar zaman sonra bilemiyorum, hesabı ödeyip çıktım. Tramvay durağına gittim. Ortaköy tramvayına bindim. O saatlerde bomboş. Sol tarafta bir kolğa oturdum. O anda bir çarpma, bir gümbürü ve kırılan camlar ve korku… Cam kırıkları başımdan aşağı yağdı sanki. Bir kamyon, frenleri tutmamış, tam benim oturduğum yervagona tosladı. Ayağa kalktım, sağımı soyokladım, hiçbir arıza, yaralanma yok. Kamyon şoförü ile konuşup anlaşan vatman yerine geçti, tramvay hareket etti. Ben dehşet içindeyim. Hadiseyi evveliyatı ile, Ahmet Efendi ile birleştirdim. İçim bir hoş oldu.”
Bir yanıt bırakın