Ülkemiz, yetenekli ve çalışkan çocuklarına yükselme imkanı sunuyor. Örnek: Sivas’ın Divriği ilçesi Çamşıhı köyünden üç çocuklu yoksul bir aile. Bari çocuklarımız okusun diye 1970’li yıllarda İzmir’e göçer. Amaçları gerçekleşir, çocukların üçü de başarılı birer hekim olur. İşte bunlardan biri:
Ege Tıp’ta göz hekimi olan Prof. Sait Eğrilmez’in türkülü sohbetini Dokuz Eylül Tıp Fakültesi’nin yeni Dekanlık binasında, fevkalade ferah ve modern konferans salonunda takip ettim, haber veren Yunus Karslı’ya teşekkürler.
Sait Eğrilmez küçük yaşta bağlama ile tanışır. Aşık Veysel hayranıdır. Veysel’in “kör” olduğunu öğrenince dünyası yıkılır. “Bu kadar güzel şiirleri söyleyen biri nasıl görme engelli olabilir?” der. Göz hekimi olmaya karar verir.
S. Eğrilmez sıradan bir göz profesörü değildir, türkü dostudur. Türkülere sinmiş Anadolu irfanını, onlarda halkımızın sevincini, kederini, inancını ve zihniyet dünyasını bulmasını bilmiştir. Türkülerdeki mesajı öğrencilerine de aktarmayı görev saymış, çalmış, söylemiş; “Türkülerle Hekimlik – iyi hekim olma” adıyla bir ders icat edip okutmuştur.
Aynı konuyu 23 ayrı Tıp Fakültemizde anlatmış. İki arkadaşıyla birlikte hazırladığı “Türkülerdeki Hekimklik ve Sağlıkla İlgili Türküler” kitabını Sağlık Bakanlığı basmış.
***
S. Eğrilmez, yeni tıp öğrencilerine konuştu. Bir ara şöyle dedi: “Hayalleriniz küçük olmasın, benim olmadı. Bakın şimdi sizin ve bir çok hocanın huzurunda bu dersi veriyorum.”
Sait Bey’in özgüveni çok güçlü, sahne hakimiyeti harikulade. Elinde bazen mikrofon, bazen bağlama, başarılı bir sunum şekli var. Emek vererek hazırlanmış, görüntü ve sesli slaytlarıyla, sözü ve sazıyla neredeyse beş duyuya birden hitap ediyor. Ayrıca alanlarında uzman 3 kişilik çok değerli ses ve saz ekibiyle sohbete ayrı bir canlılık kattı.
Hocanın temel tezlerinden biri şu: İyi hekim olmayı hastalardan öğrenmek gerek. Türkülerimizde bunun izleri var. Hekimin yüz ifadesi ilaçtan daha etkilidir, hastaya güç verir. Hastanelerde bazı hekimlerimizin soğuk, bıkkın ve duygusuz yüzlerini hatırlamak lazım.
İlk türkü geliyor:
“Hastane önünde incir ağacı / Doktor bulamadı bana ilacı / Baştabip geliyor zehirden acı”
Türkünün hikayesini anlatıp, sazı eline alarak kendisi okudu ve ilave etti: “Yüz ifadesinin şifa değeri var. İlaçlar çare olmayabilir, ama ağır yüz ifadesi hastayı ayrıca yaralar. O hasta ki doktora şu bakan biridir: “Siz Allah’a ben size emanetim.”
***
“Mihriban” şairi A. Karakoç’un doktorları aşırı eleştiren bir türkü sözü var: “Tama vatandaşık kardaşık tama / Bunca pahıl m’olur adam adama / Geldik ta sabahtan kaldık akşama / Yarına mümkün mü sıra tohdur bey”
Hekimlerimizin iş yükü çok fazla. Uzaktan gelip de randevu alamayanlardan bazıları, belki saat 4’ten sonra bakılabilir miyim diye bekler.
Sait Bey asistanlarına, biraz fedakarlık gösterip bu tür hastalara bakmalarını tavsiye eder, “Onlara on dakika ayırmak bir insanlık görevidir” der.
(Devamı pazartesi)
Bir yanıt bırakın