I. Dünya Savaşının 100. yılı dolayısıyla çeşitli yayınlar ve sempozyumlar yapıldığı, konferanslar verildiği görülüyor. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu, Balkan bozgunundan başlamak üzere, I. Cihan Harbiyle tamamen parçalandı. A. Nihat Asya’nın şu dizeleri o günlere de uyarlanabilir:
“Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı/ Parçalandı bir kıtanın toprakları/ Aslan payını aslan olmayan aldı.”
Cihan Harbi’nde biz kaybedenler arasındaydık. Kurtuluş Savaşı’yla son bir şahlanışa kalkmasaydık, galip devletler Sevr antlaşmasıyla bizi Anadolu bozkırlarında küçük bir toprak parçasına mahkum edeceklerdi. O sebeple ölüm yıldönümünde Başkomutan Mustafa Kemal’i rahmetle anıyoruz.
Uzun seferberlik yıllarında cepheden cepheye koşan ve iyice yorulan Türk ordusu perişan durumdaydı. Yemen türküsünün sözleri, o cephedeki askerimizin halini acıklı ve yalın biçimde anlatır:
“Kışlanın önünde redif sesi var/ Bakın çantasında acep nesi var/ Bir çift kundurayla bir de fesi var.”
SAVAŞ VE EDEBİYAT
Bu konuyu ele alışımın sebebi, Türk Edebiyatı dergisinin Ekim sayısı. Dergi bu ay “100. Yılında Birinci Dünya Savaşı ve Edebiyatımız” adlı dosyayla çıktı. Beşir Ayvazoğlu yönetimideki Türk Edebiyatı, her sayısında doyurucu yazılara yer veriyor.
Bu sayıda savaş ve edebiyat ilişkisi üzerinde duruluyor. Çanakkale Harbi sırasında cepheye gönderilen sanatçılarımız ve onların eserleri değerlendiriliyor, savaş sırasında edebiyatçılarımızın neler yaptıkları gibi konular işleniyor.
Savaş sırasında şairlerimizin eski zafer günlerini anarak Türk askerini motive etmeye çalıştığını görüyoruz. Yaşanan yenilgilere değinip sancılı yılları anlattıklarını da… Şiirleriyle maziye ayna tutan şairler; zaferleri, fetihleri, bozgunlarıyla sevinçle kederi birlikte yaşamış ve anlatmışlar.
İbretlik örnekler de var aralarında. İbrahim Şahin’in makalesine göre Yakup Kadri, Anadolu insanının okuma yazma bilmese de, bu çetin coğrafyada yetişmiş güçlü, inançlı, vatansever ve yiğit kimseler olduğunu yazar.
Aynı Yakup Kadri, “Milli Savaş Hikayeleri” kitabında yücelttiği bu insan tipini, 1932’de yayımladığı “Yaban” romanında eleştirir. Evvelce övdüğü aynı insanları, on sene sonra yermek, ideolojik bakışın bir sonucu sayılır.
GÜÇLÜYÜZ
Birinci Dünya Savaşı sonrası egemen güçler dünya haritasını kendilerine göre çizdiler. Osmanlı topraklarında birçok sun’i devlet oluştu.
Ortadoğu’nun alev alev yandığı şu günlerde gene aynı çatlak sesler çıkıyor ve birtakım senaryolardan söz ediliyor. Acaba yeni bir paylaşım ve aleyhimize olacak yeni bir düzenleme mi söz konusu?
Kimsenin iştahı kabarmasın. 2014 Türkiye’si, yüz sene öncesiyle kıyaslanmayacak kadar kuvvetlidir. Ekonomimiz, askeri gücümüz, yetişmiş insan unsurumuz ve tarihi tecrübemizle, bugün çok daha iyi yerdeyiz. O eski “hasta adam” değiliz. Onun için geleceğe umutla ve güvenle bakıyoruz.
Bir yanıt bırakın