Prof. Dr. Mehmet Demirci
Mehmet Râkım Elkutlu, İzmir’de 1871’de doğdu ve bu şehirde yaşadı. Çocukluğu Tilkilik’te geçti, ilk tahsîlini buradaki İbtidâî mektebinde tamamladı. Yaşar Aksoy bu semti şöyle anlatır:
“Tilkilik o yılların âsûde ve ekâbir semtlerindendir. Evlerden sokaklara mûsıkî nağmeleri yayılır. Rifâî-Mevlevî-Be
Babası, Hisar Câmii imam-hatiplerind
Yedi yaşlarında iken, İzmir Mevlevîhânesi’nd
1892’de babasının vefâtı üzerine henüz 21-22 yaşlarında iken Hisar Câmii imam-hatipliğine tayin edildi. Hayatının son günlerine kadar bu görevini sürdürdü. Bu sebeple çevresinde “Râkım Hoca” diye tanındı.
Râkım Hoca Bir din görevlisi, Hisar Câmii İmam-Hatîbi. Hisar Câmii İzmir’in en önemli mâbedi, dînî protokolün de merkezi. Râkım Hoca aynı zamanda tasavvuf ve tekke çevresinde de bulunmuş bir kimse. İzmir Mevlevîhanesi’nd
Hocaları ve sanatı
Râkım Erkutlu sağlam bir mûsıkî eğitimi görmüştür. Tanbûri Ali Efendi (1836-1890) den beş yıl kadar ders aldı, mûsikînin amelî ve nazarî inceliklerini öğrendi. Tanbûrî Ali Efendi1 de büyük bestekârdır, şu meşhur şarkı ona âittir:
Senden bilirim yok bana bir fâide ey gül
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
Ayrıca Mûsevî sanatkâr Santo Şikârî’den 10 yıl meşk etti, Ondan geniş bir repertuar edindi. İzmir’de bulunan, Zekâî Dede’nin öğrencilerinden bestekâr Hâfız Aziz Efendi’den de faydalandı. Dayısı Mevlevî şeyhi Nûreddin Efendi’nin teşvikiyle yirmi yaşında bestekârlığa başladı. İlk eseri, bir dügâh şarkısıdır, sözleri Abdülhak Hâmid’e aittir. “Hayrân-ı cemâl olmağa cidden emelim var” mısrâı ile başlar.
Çok sür’atli beste yapardı. 35 yaşlarında iken, Şeyh Nûreddin Efendi’nin âyin olarak bestelenmesi için kendisine bir güfte verdi. Âyîni bir gecede besteledi. Karcığar makamındaki bu eser, Mevlevîhâneler kapatılıncaya kadar hemen her dergâhta okunmuştur.
Râkım Erkutlu, dînî ve din dışı sahada 600’ye yakın eser besteledi. Bunlar, âyîn-i şerif, tevşîh, durak, ilâhî, beste, ağır semâî, yürük semâî, şarkı, türkü, marş, peşrev ve saz semâîsi olarak sayılabilir.
Râkım Hoca bestekârlığı, hânendeliği ve hocalığı ile zamânının önemli mûsıkîşinasları arasında yer almış bir sanatkârdır. 3 Ekim 1946’da kurulan İzmir Türk Mûsikîsi Cemiyeti reisliğine getirildi. Râkım Hoca’nın İzmir’de iyi bir mûsiki çevresinin oluşmasında hizmetleri büyüktür. 4 Aralık 1948 târihinde İzmir’de vefat etti ve Kokluca Mezarlığı’na defnedildi.
Râkım Elkutlu nota bilmezdi, bestelerini hep yakınında bulunan başkaları notaya aldı. Bu kişilerden kanunî Fethi ve kemânî Reşat Aysu dikkati çeker. İstese elbette nota öğrenir ve kullanırdı, ama o geleneksel meşk usûlünü tercih etmiştir.
Nota, eserlerin kaybolmamasını sağlayan önemli bir araçtır. Ama canlı meşk sırasında hoca-talebe arasındaki o sihirli bağı, icrâdaki özel tavırları ve üslûbu aynen taşıması mümkün değildir. Onun için eskiler meşki tercih etmişlerdir.
Bugün için mûsikîde en iyisi ikisini birlikte götürmektir. Hem notayı kullanmak hem de usta bir mûsikîşinastan eserleri meşk etmektir. Böylece nota sâyesinde beste değişikliğe uğramadan devam eder, meşkle de özel tavır ve üslûp kazanılmış olur.
Din ve sanat
Râkım Elkutlu her şeyden önce bir din görevlisidir, Hisar Câmii imam-hatibidir, yani “Râkım Hoca”dır, bu hüviyetiyle tanınmaktadır. Aynı zamanda yüksek seviyede mûsikîyle meşgul olmaktadır, câmiden çıkıp mûsikî meclislerine gidebilmektedir. Bu neyi gösterir:
Dinle sanatın iç içe olduğunu gösterir. Din bütün toplumlarda güzel sanatların, özellikle mûsikînin temel kaynaklarından biridir. Din görevlisi olarak Râkım Elkutlu tek örnek değildir. Meşhur mûsikî adamlarımızdan Sâdettin Kaynak da bir din görevlisidir. Selimiye ve Sultanahmet câmilerinde imam-hatiplik yapmıştır. Sanat duygulara hitap eder. Dinde de duygu dünyâsının mühim yeri vardır.
İkinci olarak o günkü toplumun taassuptan uzak olduğunu gösterir. İzmir’in en büyük câmiinin imamının mûsikîyle haşır neşir olması yadırganmamıştır
Mevlevîliği
İzmir Mevlevîhânesi’ni
Mevlevîhâneler seviyeli mûsikî eğitiminin verildiği önemli kurumlardı. Bir bakıma kendi zamanlarının mûsikî konservatuarları
Râkım Elkutlu na’thanlık ve kudümzen başılıktan başka, bir süre İzmir Mevlevîhânesi şeyh naibliğinde bulundu. Şeyh Nûreddin Efendi vefat edince 1920’lerde yerine oğlu Mehmet Celâleddin postnişin oldu. Yeni postnişin 13-14 yaşlarında olduğu için, Râkım Elkutlu birkaç yıl Mevlevîhanede şeyh naipliği vazîfesini yürüttü. Ayrıca Beyler sokağında bulunan Rifâî dergâhının şeyhliğini tedvirle görevlendirildiğ
Kökü mâzîde olan âtî
Râkım Elkutlu kültür ve sanat hayâtımızda, mûsikî tarihimizde önemli yeri olan bir şahsiyettir. Osmanlı’nın son yarım asrı ile Cumhuriyet’in ilk çeyrek yüzyılında yaşamıştır. Böylece eski ve geleneksel mûsikî kültürümüzün yeni nesillere aktarılmasında önemli bir köprü görevi yapmıştır.
Osmanlı Devleti yıkılmış, yerine genç Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Rejim değişmekle birlikte insan malzemesi aynıydı. Ama genç devletin yeni bir kültür ve insan projesi vardı. Eski ile yeni arasındaki geçişlerin daha sarsıntısız olmasında sanat adamlarının rolü büyüktür. İşte Râkım Hoca bu noktada önemli rol üstlenenlerden biridir. O, mûsikîde eskiyi, klasiği iyi bilen, bunun temel çerçevesini devam ettiren, ama bu arada yeni taleplere de başarıyla cevap veren bir sanat adamıdır.
Mûsikî nesiller arasındaki bağı koruyan ve sürdüren en önemli kültür malzemesidir. Toplumların mûsikî zevki, asırlar içinde gelişir ve insanları ta can evinden yakalar. Müzik zevki, zorlama kabul etmez. Kendi tabiî akışında devam eder. Mûsikî sanatkârları, besteciler, icrâcılar, toplumun duygularına tercüman olmada başta gelen aktörlerdendir.
San’at birleştirir
19. yüzyılın sonlarında, başka birçok şehrimizde olduğu gibi İzmir’de de seviyeli bir mûsikî ortamı olduğu görülüyor. Râkım Elkutlu’nun Mûsevî sanatkâr Santo Şikari’den on yıl eser meşkettiğini belirttik. Özellikle mûsikî sanatımız, Osmanlı sınırları içindeki çeşitli etnik zümreler arasında ortak bir kültür alanıydı. Mûsikî târihimizde bestetkâr ve icrâcı olarak Rum, Ermeni, Yahudi pek çok büyük üstat yer alır. Bu ne güzel bir terkiptir. Farklı din ve kökenlerden olan insanlar sanat zemininde bir araya geliyorlar, dostluk kuruyorlar, hoca-talebe oluyorlar. Üstelik Râkım Elkutlu bir din adamıdır, câmi imamıdır. Bu hüviyetiyle bir Mûsevi sanatkârdan mûsikî meşk ediyor ve toplum bunu yadırgamıyor. Bu durum sanatın birleştiriciliği
Mûsikîmizdeki yeri
Bestekâr olarak Râkım Elkutlu’nun etkisi İzmirle sınırlı kalmamış bütün Türkiye’ye yayılmıştır. Daha sağlığında tanındığı ve takdir bulduğu görülür. Münir Nureddin Selçuk onun birçok şarkısını plâklara okumuş, Safiye Ayla icrâlarında eserlerini söylemiştir. Mûsikî basınının da ilgisini eksik etmediği görülür. Eserlerindeki mûsikî kalitesi kadar seçtiği güftelerin edebi seviyesi de dikkati çeker. Güftelerini Şeyh Galib, Fuzâlî, Nâbî gibi Dîvan şâirlerinden; ayrıca kendi devrinde yaşayan Avukat Nahit Hilmi Özeren, Orhan Rahmi Gökçe ve Yeğeni Adviye Hanım’dan seçti.
Râkım Elkutlu’nun mûsikî kültürünün yayılıp kökleşmesinde de gayretleri olduğu anlaşılıyor. Kendisi 1946’da kurulan İzmir Türk Mûsikîsi Cemiyetinin başkanlığına getirilmiştir. Râkım Hoca’nın yetiştirdiği talebelerden bir kısmı şunlardır: Muallâ Geçergün (Kılıç), Hüseyin Mayadağ, neyzen Ahmet Yardım, Kerim İleri, Hafız Kemal Çavuşoğlu, Hafız İsmail Özses, İsmail Demirdöven, İsmet Çetinsel, İsmet Yazar ve Bekir Sıdkı Sezgin. Bunlar daha sonra İzmir Radyosu sanatçıları kadrosunu oluşturdular.
İsmail Baha Sürelsan yazıyor:
“Ak bir sakalın çevirdiği nûrânî ve çok vakur bir çehre..
Hisar Câmii. Kendisini gündüzleri ekseriya bu câmiin son cemaat mahallinde, merdivenle çıkılan odasında veya yeşil yaprakların gölgelediği avluda bulmak mümkün olurdu.”
İzzettin Ökte’den:
“Râkım Hoca asil ruhluydu. Dünyanın acı ve tatlılıklarını güler yüzle karşılamasını bilirdi. Tesellî ve huzûru, Hisar Câmii’nin ulvî havasıyla mûsıkîmizin makamlarında bulmuştu.
İçinde yaşattığı insanlık duygularını, Mevlevîliğin tevâzu haddesinden geçirmiş ve büyüğe yakışır vakarı çok güzel benimsemişti.”
Avni Anıl’dan:
“Bir insan düşününüz ki başındaki sarık, elindeki tesbih, dudağından eksilmeyen Besmele-i şerifle, minberden dergâha, oradan da mûsıkî meclislerine varıncaya kadar, her yerde kesb-işeref eyleyebiliyor.”
Râkım Elkutlu kitabı
Râkım Elkutlu’nun eserlerinin yeni nesillere topluca aktarılması için toplanarak notaya geçirilmesi gerekiyordu. Bu işi, Kültür Ve Turizm Bakanlığı İzmir Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu ses sanatçılarından Ümit Yazıcı üstlendi. Râkım Hoca hakkında yazılanlardan arşivinde bulunanları bir araya getirdi. Ayrıca Râkım Erkutlu’ya âit eserlerin notalarını toplayıp yazdı, kitaplaştırdı. Böylece kalıcı bir eser maydana geldi.2 Kitapta, 119 adet eserin notası ve hakkında yazılanlar yer almaktadır. Bu yazılardan bir kısmı şunlardır:
1- “Elkutlu, Mehmet Râkım”, Bekir Sıdkı Sezgin, T.D.V.İslâm Ansiklopedisi, Cilt 11, Sayfa 55; 2- “Râkım Hoca ile röportaj”, Zeki Tükel, Son Saat Gazetesi, 1948; 3- “Büyük Bestekârımız Râkım Hocanın Evinde”, Nihad Silahdaroğlu, Demokrat İzmir Gazetesi, 1 Ağustos 1948; 4- “Râkım Hocayı Dün Kaybettik”, Nihad Silahdaroğlu, Demokrat İzmir Gazetesi, 5 Aralık 1948; 5- “Bestekâr Râkım Hocayı Kaybettik”, Anadolu Gazetesi, 5 Aralık 1948; 6- “Râkım Hocanın Ardından”, Orhan Rahmi Gökçe, Anadolu Gazetesi, 5 Aralık 1948; 7- “Râkım Hoca İçin Artist Ve Bülbül Denir mi?”, Şeref Toksöz, Demokrat İzmir Gazetesi, 26 Aralık 1948; 8- “Bir Kitâbe”, Sâdi Rızâ Altıkulaç, Yeni Asır, 28 Aralık 1948; 9- “İzzettin Ökte’nin Kaleminden”, İzzettin Ökte,Türk Mûsıkîsi Dergisi, sayı 15, Cilt 2, Ocak 1949; 10- “Râkım Hoca”, Nihad Şenman, Anadolu Gazetesi, 4 Aralık 1949; 11 – “Râkım Elkutlu Hoca”, Mehmed Çınarlı, Doğu Mecmuası, Zonguldak, Sayı 71-80, 1949; 12- “Büyük Bestekâr Râkım Elkutlu”, Yeni Asır, 1 Eylül 1950; 13- “Büyük Türk Bestekârı Râkım Elkutlu”, Mehmet Ali Erişkin, Ege Ekspres, 3 Aralık 1963; 14- “Her Hafta Bir Besteci ve Eseri”, Ali Rıza Avni, Yeni Asır Gazetesi, 13 Şubat 1966; 15- “Hocanın Vefatının 23. Yılı Münasebetiyle”, İsmail Baha Sürelsan, Mûsıkî ve Nota Dergisi, Sayı 26, Cilt 3 Aralık 1971; 16- “Râkım Elkutlu”, Tâhir Aydoğdu, Türk Mûsıkîsi com.
Bir yanıt bırakın