Oldukça hacimli bir söyleşi kitabı, Raffi Portakal’ın Yüzyılı. Enis Batur imzasını taşıyor. Hiç bilmediğim, yepyeni şeyler öğrendim. Ermeni asıllı vatandaşımız Raffi Portakal (d.1946) dört nesildir antikacı ve müzayedeci bir iş adamı. Kitap kültür tarihimizin bir yönüne de ışık tutuyor. Osmanlı’nın son dönemi, Cumhuriyet’in ilk yılları, tek partili ve çok partili devirler, eserin tarihi zeminini oluşturur. Kitapta bu bir asırlık dönemde camın, ahşabın, metalin, kumaşın, mücevherin, resmin, hat sanatı eserlerinin, koleksiyonların, özel müzelerin geçit resmini görmek mümkün.
Bu arada antika merakı olanların R. Portakal’la olan ilişkileri dikkati çeker. Sabancılar, Bezmen’ler, Koç’lar, Tecimer’ler, Şevket Rado’lar ve daha nicelerinin hikayesi var.
KÜLTÜR KOPUKLUĞU
Raffi Portakal kültür kopukluğundan yakınır, şöyle der: “Onlarca müşterim, dostum, babasının ve annesinin zevkle kullandığı, gerçekten kıymetli eşyalarını istemiyorlar. Kişisel tarihlerimiz konusunda eğitilmedik. Dünün şartlarında çağdaş eserleri toplayan annelerin babaların, dedelerin, ninelerin eşyalarının bu kadar nefret uyandıracak, kötü ve istenmeyecek şeyler olmadığını bilen biri olarak, yeni kuşakların onlardan bu kadar uzak kalmak istemelerine, görmek istememelerine hayret ediyorum, hatta endişe duyuyorum toplum adına. Bu kopukluk onları nereye götürecek? Diyelim evindeki masa, iskemle Batı tarzı. Ama senin topraklarının ürettiği başka birçok değerli obje daha var; onlar neden evlerde yer bulamıyorlar kendilerine?
Kültürün devamlılığına özen göstermeyince köksüz, savruk ve sahte yaşamlar sürmek durumunda kalıyoruz.”
AMERİKAN EMPERYALİZMİ
Portakal bu kültürel kopukluğun sebepleri üzerinde durur: “Peki, bütün bunların değişmesinde küresel düzeyde, dünyada yaşama biçiminin bir yatağa akıtılmasının payı yok mu? Giyside konfeksiyonu, yemekte fast food’u, eşyada atılabilir eşyayı -çakmak alıyorsun tükenince atıyorsun- öne çıkaran, bütün bunlara doğru gelişen gündelik ritmiyle de çok hızlanan bir hayat olması her şeyin hızla tüketilip yok edilmesi noktasına getirmedi mi insanları?” Vahşi kapitalizmin başlıca temsilcisi Amerika etkisine değinir Portakal: “Her şey bir yana Amerika ve kapitalizm bunu çok hızlandırdı; başlı başına bir yaşam biçimi oluşturdu. Bobstil derdi babamın kuşağı; saç tarayışından ıslık çalışına, yürüyüşüne, giyimine, müziğine, filmine kadar. Amerikan kültürü öyle veya böyle, ama en çok NATO yoluyla kıta Avrupası’na da dadandı. II. Dünya Harbi’nin yaptığı kötülükler arasında bu da sayılabilir. Ne işi varsa, askerleriyle İstanbul’a kadar geldi; kültürünü yayacak zamanı da imkanları da buldu.”
MARSHALL YARDIMI
“Marshall yardımı dönemini, daha önce de II. Dünya Savaşı kıtlığını yaşayanlar her zaman, “Türkiye’de iğne bile bulunmuyordu” dedikleri için birdenbire önlerinde bir seçenek açıldığında, üstüne atlıyorlardı.
Amerikalıların yardım amaçlı gönderdiği kötü, acı bir peynir var; kutusu mavi, açacağı üstünde. Düşün ki onu yiyor İstanbul’daki seçkin aileler ve “Ne güzel peynir!” diyorlar. Bu kadar insan severek yediğine göre güzel olmalı diyor ama bir türlü yiyemiyordum. Daha sonra anladık ki, bunları askeri yardım diye göndermiş, hırsızlar da İstanbul’da satıyorlarmış. Bir de PX’ler vardı, Amerikalıların yabancı ülkelerdeki gümrüksüz satış mağazaları.”
Bir yanıt bırakın