Bir Tasavvuf Polemiğine Katkı

Kanlı 15 Temmuz kalkışmasından sonra, yazılı ve görsel medyada ciddi bir hareketlenme görüldü. Rasyonalist, hatta pozitivist bakış açısına sahip, çoğu ilahiyat kökenli bir kısım kalem ve kelam erbabı, FETÖ’nün bir takım metafizik hezeyanları ile Tasavvuf düşüncesini aynı kefeye koyup ağır ithamlarda bulundular. Hatta birisi kalktı, cami duvarına pislercesine İbni Arabi ve Mevlana’yı “şizofren” ilan etti.

Medrese ve tekke zihniyeti arasında baştan beri bir tartışma vardır. Biri sırf aklı ve akla uygun saydığı nakli bilgileri esas alırken; ikincisi, aklı aşan konular için sezgi ve manevi keşif bilgisine de önem verir.

Bu tartışma, tarihimizde siyasi ve sosyal hadiseler sebebiyle tetiklenmediği takdirde, genellikle tatlı-sert bir çizgide devam etmiştir.

***

Günümüzdeki tasavvuf tartışmalarında şimdiye kadar laf ortaya söylenirken; çok değerli iki akademisyenimizin polemikleri dikkat çekti. (Bkz. M. Öztürk, “Diskur çeken tasavvuf”, Karar; M. E. Kılıç, “Bir ilmin nefsi müdafaası”, Yeni Şafak)

İkisi de alanlarında iyi yetişmiş, Batı fikriyatını da bilen, güzel konuşan, yakışıklı, karizmatik profesörlerdir. İlkinin alanı tefsir, ikincisinin tasavvuftur. İkisini de epeydir tanırım.

Sayın Öztürk’le çok eskiden bir sempozyumda tasavvufi bilgi konusunda küçük bir tartışmamız olmuştu. Doğrusu, kendisine biraz mesafeli idim. Ta ki 9 Aralık 2016’da İzmir’deki “Dini Metinleri Anlamada Selefiliğin Etkileri” başlıklı konferansını dinleyene kadar. (Bkz. Youtube)

Bu konuşmasında Öztürk, klasik fıkıh, kelam ve tefsir anlayışının günümüz sorunlarına çare olmadığı şeklinde özetlenebilecek bir konuşma yaptı. Sonunda şunları söyledi:

“İslam’ın ‘irfan damarı’, gönül tarafı (var); bu topraklara eğer bir istikbal vadediyorsa, insanlığa vadettiği bir şey varsa bundan çıkacak, fıkıhtan çıkmayacak. Kelam ve fıkıh, insanla varoluşsal bir temas kuramadı.” Şöyle devam etti:

“İbn Arabi, fıkıh ve tefsir mantığı açısından akla ziyan şeyler (vahdet-i vücud, Firavun’un imanı gibi) söylese bile, insanla ılık bir teması var, dilinde bir sıcaklık var.” Ve sözünü şöyle bağladı:

“İla-yı kelimetullah’ın bir gerçekliği varsa, bunu siz Ahmet Yesevi’den başlayıp Sarı Saltuk’a uzanan damarda arayın. Gönüller böyle fethedilir. Bu toprakların zemin yumuşatmasını bu insanlar yapmıştır.”

*

Beni en çok şaşırtan bir yıl önceki konuşmasında övücü bir dille “irfan damarı”ndan söz eden Öztürk’ün polemik yazısındaki şu cümlesi oldu: “İslam, şiddet, terör gibi meseleler gündeme geldiğinde, ‘Anadolu irfanı’ denilen amorf bir kavramlaştırma üzerinden Mevlana, Yûnus gibi sûfîlere referans veren bu diskurcu tasavvuf…”

Erbabınca malum olduğu üzere, Mevlana ve Yunus Emre’nin temsil ettiği “Anadolu irfanı”, Yesevi ile başlayan “irfan damarı”ndan başka bir şey değildir. Öztürk’ün bunu, küçümseyici bir ifadeyle “amorf” yani şekilsiz, biçimlenmemiş diye nitelemesi, sözlü beyanıyla yazılı ifadesi arasındaki çelişkiyi gösterir.

Öztürk, başka yazılarında olduğu gibi burada da “amorf, motto, diskur, retorik, akord” gibi Frenkçe kelimelere meraklıdır. Onun bu özelliğine Kılıç, şöyle dokundurmada bulunur:

“Karar gazetesindeki köşesinde (Öztürk MD) bize ‘Diskur’ çekmeye kalktı. Bu tabiri kendi başlığından aldım ve aşağıda göstereceğim gibi aynen kendisine iade edeceğim. Zira bu gibilerin bize “Lâ Havle…” çektirmesinden, öyle manasını bilmediğimiz şeyleri çekmeye vaktimiz kalmıyor.”

***

Öztürk ve Kılıç’ı belli ölçüde tanırım, ikisinin de “kibirli” hallerine rastlamadım. Ama Öztürk aynı kanıda değil. M. E. Kılıç’ın “tevazu kılıklı bir kibirle muallel” olduğunu, “hakikat bizden sorulur edasıyla kelam ettiğini” yazıyor.

Doğrusu ben böyle düşünmüyordum. Ama bu gözle bakılırsa; Öztürk’ün, burada ve başka yerlerde yazıp söyledikleri göz önünde bulundurulunca, aynı ithamın kat kat fazlasıyla kendisine yöneltilmesi gerekir.

Öztürk’ü sever ve beğenirim. Bu polemiği başlatmasını anlamakta zorlandım. Tasavvufa temelden veya bazı yönlerine muhalif olanların salvolarına karşı, Kılıç’ın damardan izah ve yorumları, acaba Öztürk’ün kafa konforunu sarsmış olabilir mi diye düşünüyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.