Deprem bölgesinde bir din görevlisi -1

Büyük depremle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı bir uygulama başlatmış. Her ilden 60 din görevlisi, 5’er gün süreyle deprem olan on ilimizden birine gönderilmektedir. İzmir’e Kahramanmaraş düşmüş. Mahallemizin imamı bu göreve ilk giden ekip içindedir.
Sistem tamamen gönüllülük esasına dayalıdır.
Yani sadece isteyenler bu hizmete gönderilmektedir. Depremin ikinci günü yola çıkarak Maraş’a gidip dönen imam arkadaşla konuştum. Bunlardan bir kısmını 3 gün boyunca onun ağzından aktarmak istiyorum.

İmamımız anlatıyor: “Duyuru yapılınca hemen başvurdum, ben gitmek istiyorum, dedim. Bizim ekip sabaha doğru Maraş’a vardık. İşimiz, bir din görevlisine, bir imama düşen her türlü hizmet. Şehrin dışında birkaç yıl önce yapılmış modern bir mezarlığa vardık. İnşaat sırasında, bu mezarlık kolay dolmaz deniyormuş. Bu depremden sonra belki yer kalmayacak.

İl ve ilçe müftülerimiz bizden önce gelmişler. İşimiz belli, cenaze yıkamak, kefenlemek, namazını kıldırmak, kabre götürüp telkin vermek. Kur’an okumak, depremzedeleri teselli etmek.

BİRLİKTE AĞLADIK

Depremin ikinci günü sabaha karşı vardık, müthiş soğuk. Önceden gelenlerle konuştuk, durum nedir? Dediler ki, ne siz sorun ne biz söyleyelim. Durum vahim.
Cenazeler gelmeye başladı. Bir aileden 7 kişi, birinden 5 kişi, bir aileden 3 kişi.
Cenazeler topluca geliyor. Çoğu, kime ait belli değil. Doktorlar, kan alıyor, belki test yapıyor. 20 kadar savcı var. Her cenaze kayıt altına alınıyor. Sahibi olmayanlar kimsesizler mezarlığına gidiyor. Her biri numaralı olarak yazılıyor.

Bize saat 8’den sonra işe başlayacağımız söylendi. Kefen yok diyenlere şaşıyorum.
Maraş ölçeğinde istemediğin kadar kefen bezi var. Arabalar, konteynerler, çadırlar hepsi hazır durumda. Kadın gassallar (cenaze yıkayıcı), erkek gassallar ki bunların hepsi gönüllü gelmişler. Haddinden fazla yiyecek ve su var, TIR’larla getirmişler.

Ben önce kefenleme işi yaptım, fakat çok duygusal yapıya sahip olduğum için dayanamadım. Hele çocuklara hiç dayanamadım.
Benim de şu anda 42 günlük bir yavrum var; çocukları görüyorum, ağlıyorum. Öyle çocuklar, öyle cenazeler geldi ki. O kadar tertemiz, masum yavrular var. Ayrıca öyle nurlu kimseler var ki.
Görünce dersin ki, bu adam ölmemiş, bu kadın, ya da bu çocuk cennetlik! Ben çok üzüldüm, çok ağladım.

Daha sonra cenaze namazı kıldırmaya başladım. Topluca kılınabilir ama ben hepsini hızlı hızlı ayrı kıldırdım. Aynı anda farklı yerlerde cenaze namazı kıldırılıyor.
Alan çok geniş. On tane gasilhane (cenaze yıkama) aracı var. Ayrıca bu iş için çadırlar var. Sistem çok güzel işliyor.
Bir günde tahminen 250-300 cenaze kıldırdığım oldu.

Oradaki insanlarla biraz daha muhabbete giriştim. Misal, adamın 5 tane, 6 tane cenazesi var. İnsancıklar ağlıyor, ne yapsınlar. Ben onlara gittim teselli verdim.
Ellerinden tuttum, onlarla birlikte ağladım, sarıldık, kucaklaştık.

TOK GÖZLÜ İNSANLAR

Ben buradan biraz hazırlıklı gitmiştim.
O gün hemen tanıdıklara mesaj attım.
IBAN numaramı gönderdim. Herkes ne kadar mümkünse para göndersin dedim.
K. Maraş’a gidiyorum, bizzat kendi elimle vereceğimi dedim. Eş, dost ve akrabakardan on bin liraya yakın para geldi. Amacım şuydu: Oradaki dertli kimselere üç beş kuruş verip destek olmaktı. Bunu yerine getirdim. Asıl gözlerimi yaşartan, kime para vermek istedimse, hepsi “Hocam, benim ihtiyacım yok, bir başkasına verin” diyordu. Halbuki ihtiyacı var. Milletimizin gani gönüllülüğü gözlerimi yaşarttı. Tıpkı Yermuk savaşında su verilen sahabinin yanındaki yaralıya göndermesi gibi.

(YARIN DEVAM EDECEĞİZ)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.