Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir’in ikinci Devlet Üniversitesi olarak 1982’de kuruldu. Bugün 36 yaşındadır. İlk yıllarda yerleşkesi (kampüs) yoktu. Fakülteleri ve bazı birimleri İzmir’in farklı yerlerinde idi.
Bugün de çeşitli bölgelerde fakülteleri ve idari merkezleri varsa da asıl büyük yerleşke Buca ilçe sınırları içindeki Tınaztepe’dedir.
Tınaztepe’de tesislerin ilk temelinin atıldığı günü hatırlarım. 1990’lı senelerin başlarında hafif soğuk ve rüzgarlı bir günde rahmetli Özal temeli atmıştı.
Tınaztepe şehir dışında, adı üstünde bir tepe, o zaman kıraç bir yerdi. Burada üniversite olur mu diye çoğumuz yadırgadık. Yapılaşma yavaş yavaş ilerledi. 2 bin yılından sonra tam bir kampüs hüviyetine bürünmeye başladı. İzmir-Çeşme otoyolunun açılması ve Aydın otoyoluyla bağlantıların tamamlanmasıyla Tınaztepe’ye ulaşım çok kolaylaştı.
BÜYÜYEN KAMPÜS
Tınaztepe yerleşkesinin gelişme ve büyüme çizgisi, Türkiye’nin büyümesiyle paralellik arz eder. Bugün 7 fakülte, 3 enstitü, yüksekokullar, Merkez Kütüphane, Spor salonu ve başka çeşitli birimleriyle Tınaztepe geniş bir Üniversite beldesi durumundadır.
Kampüste öğretim elemanı ve çeşitli hizmetlerde çalışan 1600’e yakın personel bulunmaktadır. Öğrenci sayısı ise 32 bin civarındadır. Bu kadar insanın çeşitli sosyal ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeni birimler yapılmaya devam etmektedir.
Şimdi sıra Tınaztepe kampüsüne bir cami yaptırmaya gelmiştir. 30 binden fazla insanın bulunduğu mekanda bir cami bulunmaması ciddi bir eksikliktir. Yeni kurulan üniversitelerimizde çok zevkli camiler vardır ve yapılmaktadır. Bir süre önce bu köşede Denizli Pamukkale Üniversitesi’nde açılan camiden söz etmiştim.
Batı üniversitelerin içinde şapeller (küçük kiliseler) yer alır. İbadet etmek veya mabedin sakin bir köşesine çekilip kendi içine eğilmek çok kimseyi huzurlu kılar. Özellikle Cuma namazları sadece camide kılınır. Yani insan topluluklarının bulunduğu yerlerde cami kesin ihtiyaçtır.
HAYIR SAHİBİ BEKLENİYOR
Tınaztepe yerleşkesinde de bir cami yapılması düşüncesi vardı. Şimdi bu konu gerçekleşme noktasına geldi. Projeye göre kapalı alanı 4 bin kişinin namaz kılabileceği büyüklüktedir. Ruhsatı Üniversite tarafından alınan caminin yapımını Türkiye Diyanet Vakfı üstlenmiştir. Kütüphanesi, konferans salonu ve ek birimleriyle çok amaçlı bir tesis olacaktır.
İl müftümüz Recep Şükrü Balkan ile bu meseleyi görüştüm. İşin resmi prosedürünün tamamlandığını ve temel atma noktasına gelindiğini söyledi. Ve şunu ilave etti:
“Bu caminin yapımını üstlenecek veya ciddi katkıda bulunacak bir hayır sahibinin çıkmasını bekliyoruz.”
Bu tür yapılar tarih boyunca ve günümüzde, hayır sahiplerinin gayretiyle ortaya çıktı ve çıkmaktadır. Bornova’da Ali Rıza Güven Camisi, Balçova’da Uğur Camisi, Narlıdere’de Uğurlu Camisi birer örnektir. Doğrusu cami, okul ve hastane yaptırmak, en kalıcı ve en çok sevap getiren hayır hizmetleridir. Bu konuda İl Müftülüğüne başvurulabilir.
Peygamber Efendimizin müjde yüklü ifadesiyle bitirelim: “Kim bir cami yaptırırsa, Allah ona cennette bunun benzeri (bir köşk) yapar.”
Bir yanıt bırakın