Ekmekçi Hayık

Konya’da bir tarihte Ekmekçi Hayık diye biri vardı. Sabahları her sokağın başında belli saatte, tiz bir sesle “Ekmeeek!” diye seslenirdi. Bu adam, atlı arabasıyla ekmek satan Hayık’tı.

Hayık, Ermeni asıllı bir Konyalıydı. Fenni Fırın’dan aldığı ekmekleri iki tekerlekti, tek atlı arabasına koyar ve şehrin sokaklarına dalardı. Küçük, kara-kuru bir adamdı Hayık. Konuşkan değildi.

Sokağın başında bir defa bağırır ve üç-beş saniye beklerdi, kapılar birer birer açılır, dışarı çıkanlar ekmeklerini alır, herkes aldığı ekmeğin sayısını kendi yazar ücretini ay sonunda öderdi. Hayık ay sonlarında eline tutuşturulan paraya bakmadan cebine koyardı.

KUL HAKKINA SAYGI
Konya’da o yıllarda Hayık ile beraber birkaç Ermeni aile daha vardı. Konya muhafazakar bir insan yapısına sahip olmasına rağmen bu ailelere iyi davranılırdı. Karşılıklı ilişkiler saygı çerçevesinde cereyan eder, taraflar birbirlerini incitmezlerdi.

Hayık’a ise insanların bakışı daha farklıydı. Onun birçok garip öğrenciye, fakir aileye parasız ekmek verdiği söylenirdi. Bu davranışı ona hemen bir Hıristiyan ermişi sıfatını kazandırmıştı. Hatta rivayete göre eşi bazı dostlarına onun müslüman olduğunu söylemişti. O bir halk kahramanıydı.

Ermeni akrabalarının biri ona sorasıymış: “Be adam, neden hesabını kendin tutmaz, herkese itimat edersin? Bir gün aç kalacaksın.” Hayık’ın şöyle cevap verirdi: “Nubar ağa, bunlar Müslüman. Bunlar kul hakkı yemeyi büyük günah sayarlar, haram yemezler, korkarlar…”

TEHCİR VE SONRASI
Ermeni milleti Osmanlı’nın sadık teb’asıydı. Asırlar boyu her şey iyi gitti. Türk kültürüne uyum sağladılar. Kız alıp verdiler. Fakat bir gün geldi, I. Dünya Harbi sonrası Osmanlı çökmeye başlayınca bu sadık insanlar, bu iyi komşular, Ruslar ve Fransızlar tarafından kandırılıp kullanıldılar. Öylesine insanlık dışı davrandılar ki tarife gelmez. Sonunda Osmanlı, Ermenileri tehcire tabi tuttu.

Ülke genelinde zorunlu göç gündeme gelince, Hayık’a da tebligat geldi. Konyalılar hareketlendiler. Bu zararsız, kendi halinde, üstelik faydalı insanın istisna kılınmasını istediler. Dilekçelere imza attılar. Fakat devlet kararını uygulamakta ısrar etti.

Hayık’ı tanıyan ve seven bir kısım halk Beyrut’a gitmesi gereken bu iyi hemşehrilerini Konya Garından gerçek bir kahraman gibi, hediyeler ve alkışlarla uğurladılar. Tren kalktı ve Beyrut’a vardı. Hayık Beyrut’ta mutlu olamadı. Fazlaca Türkleşmişti. Oradaki Ermeni mahallesinde, kandaşları, dindaşları arasında rahat edemedi. Hastalandı.

Kökleri kesilmiş bir ağaç gibi yaprak dökmeye, kurumaya başladı. Ortalıkta döndü, durdu, huzur bulamadı. Hayık, Konya’yı kendine “karasevda” edinmişti ve düzelmesi mümkün değildi.

Durumu öğrenen Konyalılar işin ucunu bırakmadılar. Dilekçeler, başvurmalar, ricalar sonunda Hayık’ı tekrar şehre getirdiler. Ve onu yolladıkları uğurlama alayından daha parlak ve coşkulu bir törenle yine Konya Garında karşıladılar. Götürüp eski evine yerleştirdiler. İki gün sonra “Ekmekçi Hayık” köylülerden satın aldığı yaşlı beygirle ve eski arabasıyla ekmek dağıtımına başladı. Ölünceye kadar işini sürdürdü. (Hayık’ın Beyrut’a gidişi Ermeni tehcirinde değil de oradaki kardeşlerinin daveti üzerine daha sonraki yıllarda olmuştur, şeklinde bir rivayet vardır. Kronolojiye daha uygun olan budur. MD) Kabri Konya Musalla mezarlığındadır.

(Kamil Uğurlu’nun Konya Hatıratı kitabından)

1 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.