Mesnevi’de şöyle bir konu yer alır: “Bir adamın ayağına diken batınca ayağını dizi üstüne kor. İğne ucu ile diken başını arar durur, bulamazsa orasını dudağı ile ıslatır.Ayağa batan dikeni bulmak, bu derece zor olursa, gönle batan diken nicedir? Cevabını sen ver!”
50 yaşın üzerindekilerden çoğunun küçüklüğünde bir şekilde ayağına diken batmıştır. Köyde yaşayanlar için bu hala geçerlidir. Günümüzde ise, sahillerde ayaklara denizkestanesi batar. Diken de denizkestanesi de çıkarılmadıkları müddetçe acı verir; vücut yabancı maddeyi kabul etmez.
Hz. Mevlana’nın amacı, sadece bu basit olayı anlatmaktan ibaret değildir. Asıl maksat “gönle batan diken“e dikkati çekmektir. Maddi olan dikeni bile çıkarmak zahmetli, bazen acı veren bir iştir. İş gönüldeki dikenleri temizlemek olunca iyice zor bir durum var demektir.
HUZUR ARAYIŞI
Gönüldeki dikenlerin pek çok çeşidi olabilir. Bizi huzursuz eden, sıkıntıya yol açan, içimizi daraltan her şey birer dikendir.
Dünya zenginleşti, ekonomi büyüdü, refah arttı. Teknolojinin imkânları hayatı bir hayli kolaylaştırdı. Ama beraberinde birçok problem getirdi. Stres çağın yaygın hastalığı. Aslında insanın her zaman bir derdi, bir sıkıntısı olabilir.
“İçimde bir boşluk var, hayattan tat alamıyorum, sıkıntılarım var, niye yaşıyoruz ki,” türünden şikayetlerle sıkça karşılaşırız. Maddi refaha rağmen bir huzur eksikliğiyle karşı karşıyayız.
Bu kabil düşünceleri atmak için, imkanı olan seyahat eder, gezer tozar, eğlenir, çılgınca yaşamaya yönelir. Bazıları da uyuşturucudan medet umar.
Ama bir yere kadar. Ruhu, manevi yönü tatmin etmek, huzur bulmak o kadar kolay değildir. Hele yaşlanınca durum çok daha zordur.
Günümüzde yoga ve meditasyon salonları rağbette, periyodik Hindistan seferleri düzenleniyor. Kişisel gelişim kitapları, yaşam koçluğu bir hayli revaçta. Psikolojiye, psikiyatriye rağbet arttı. Rehberlik, manevi danışmanlık, aile danışmanlığı branşları doğdu. Bunlar geçici bir rahatlık verebilir fakat gerçek çare değil, nihayetinde ticari amaçlıdır.
ÇARE KENDİMİZDE
Aslında çare bizim kültürümüzde vardır. “Tezkiye-i nefs”, nefsin arınması, temizlenmesi, geliştirilmesi üzerinde çokça durulmuştur. Nefis içimizdeki bütün olumsuzlukların odaklandığı yer diye tarif edilebilir. Nefis bizim bir parçamızdır, onunla birlikte yaşamayı, ama onun emrine girmemeyi, onu kontrol etmeyi öğrenmek gerekir.
Bunun için de önce onu, yani kendini tanıma, zaaflarını bilme, onları giderme yollarını öğrenmek gerekir. Nefis bizim bineğimizdir, üstüne binebilirsek bizi taşır, o bize binecek olursa manen öldürür.
Bütün bunları ve daha fazlasını İzmir Tasavvuf Araştırmaları Derneği‘nin düzenlediği bu akşamki sohbet ve musiki programında anlatmaya çalışacağım. 2 genç sanatçımız Selim Şenel ve Berkay Yılmaz programın adını YOLCULUK koymuşlar. Önce sohbet, ardından seviyeli bir musiki ile Regaip kandilini de ihya edeceğiz, bekliyoruz.
Yer: Konak AKM Yunus Emre salonu, 27 Şubat 2020 Perşembe Saat: 20.00
Bir yanıt bırakın