Mustafa Kutlu 50 yıldır yazan bir isim. Şöyle der:
“Hak ve halk için yazdım. Açık, anlaşılır, gürbüz bir dili tercih ettim. Karanlık, anlaşılmaz ifade bana göre değil. Milletin derdi ile dertlendim, onun sevinci ile sevindim.”
Mustafa Kutlu bir Anadolu hikâyecisidir. Eserlerinde bu topraklar ve bizim insanımız vardır. Toprağa büyük saygı duyar, betona karşıdır. Ona göre insan topraktan koptukça, “özünden” kopacaktır.
Yazarımız gerek hikâyeleri gerek deneme kitaplarında sosyal adalet vurgusu, kanaat ekonomisi üzerinde durur. Güzelliklerin yok edilip her türlü çirkin işin yaygınlaştırılıp meşru hale getirilmesine itiraz eder. Modernizm ve kapitalizm çıkmazı, tüketim çılgınlığı karşısında feryad eder.
Son kitabının ismi İlmihal Yahut Arzuhal adını taşır (Dergah yayını). Şimdiye kadar yazdığı dini-ahlaki içerikli yazıları toplamış. Burada daha çok eşyadan hakikate, maddeden manaya doğru yolculuğun ip uçları vardır.
Gene her zamanki gibi samimi, içten, insanı sarıp sarmalayan bir üslup dikkati çeker. Aşağıda adı geçen kitaptan aldığım herkes için geçerli olabilecek bir öz eleştiri, bir içe dönüş, bir nefis muhasebesi örneği bulacaksınız. Sözü Mustafa Kutlu’ya bırakıyorum:
GÖZYAŞIMI GÖRMESİNLER
Bazan, yani ara-sıra, daha doğrusu kırk yılda bir; cemaat arasında otururken, ya okunan Kur’an-ı Kerim’den bir ayet ya vaizin naklettiği bir hadis-i şerif veya kalbimi yoklayan mübarek bir esintinin, bir ilhamın eseri olarak gözlerim doluyor. Acz ile, hamd ile, dua ile karışan gözyaşlarım pıtır pıtır damlamaya başlıyor.
Bu ne coşkunluktur ya Rabbi.
Saniye geçmeden gözyaşlarım görünecek diye endişeye kapılıyorum. Adam Allah aşkına kapılmış, bak nasıl da ağlıyor diyecekler diye korkuyor, gözyaşlarımı saklamaya, dindirmeye çabalıyorum. Bir yanım bırak aksın, bırak boşalsın, kim ne derse desin diyor; öteki yanım herhalde epeyce bir mertebeye ulaştın, bak Allah adı zikredilince dayanamıyorsun şeklinde kibre benzer bir duruma işaret ediyor.
Köşeyi dönsem ölüm;
Düz gitsem ayrılık, hesabı git-geller içindeyim. İçimde ihlas ile riya çarpışıyor. İnsanız işte, bir bakıyorsun eşref-i mahlukat olmuş, bir bakıyorsun esfel-i safiline yuvarlanmış. Riya, olduğundan başka türlü görünme, özü-sözü bir olmama, ikiyüzlülük; bir ibadet veya iyiliğin Allah rızası için değil gösteriş için yapılması manalarına geliyor. Hz. Peygamber riyayı “küçük şirk” olarak adlandırmıştır. “Şüphesiz sizin için en korktuğum şey küçük şirktir, yani riyadır” buyuruyor.
Büyükler bize: “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” diyor. Riya münafıkların temel özelliklerinden sayılıyor.
Göründüğü gibi olmak veya olduğu gibi görünmek ne zorlu bir imtihandır bir bilebilsek. Çok zor, çok. İşin ucunda “menfaat“ var. Onu umursamadığını kimse söyleyemez. Maskeden, makyajdan, saklanıp-gizlenmeden, yalandan, gösterişten uzak durmak çok zor. Bu günlük hayatımızda da böyle, insan ilişkilerinde de böyle, manevi hayatımızda da böyle.
Bir yanıt bırakın