Bayramınız mübarek olsun. İçinde bulunduğumuz Hac mevsimi dolayısıyla Hüseyin Vassaf’ın (1872- 1929) Hicaz Hatırası adlı bir kitabıhdan (Kubbealtı Yayını) söz edelim. Kitap, yazarın 1906’da yaptığı Hac seyahatiyle ilgili olup, gözleme dayalı ve manevi aşkla kaleme alınmış tarihi bir eserdir.
Günümüzde uçakla birkaç saatte Hicaz’a varılmaktadır. Vassaf’ın bu Hac yolculuğu üç buçuk ay sürmüş. İstanbul’dan Cidde’ye gemiyle, Ciddeden sonrasına develerle gitmiştir.
Yazarın milli-dini hassasiyeti ve bitip tükenmez Resulüllah aşkı dikkati çeker. Oradaki manevi güzellikler onu ruhen kanatlandırıp uçurur. Ancak bütün bu güzelliklere yakışmayan, geçen asrın başındaki sefalet manzaraları, asayişsizlik ve hele o zaman bizim topraklarımız olan yerlerdeki askerlerimizin maddi perişanlıkları onun içini kanatır.
Vassaf, Hac’ta giyilen ihramın iç anlamını dile getirir: Büyük insanların huzuruna gösterişli elbiseyle girmek umumi bir usuldür. Harem-i şerife Allah’ın evine girmek isteyen ziyaretçiler ise gündelik elbiseden soyunup yalnızca ihram giyerler, baş açık ayak yalın şekilde olurlar. Bu bir tevazu ifadesidir. Hacılar ihram giyip, dünyanın fani süslerinden soyunarak sanki doğum anlarını ve ölülerin haşredileceği günü düşünür. Böylece ilahi feyz kapılarına yaklaşma arzusuyla tevazu göstermiş olurlar.
PEYGAMBER AŞKI
Hüseyin Vassaf’ın Medine’ye olan yolculuğu Resulüllah aşkını alevlendirir.
Peygamber övgüsüyle yüklü şiirleri hatırlar.
Gönlü heyecanla doludur. Salahi’nin şu beyitle başlayan na’tini okur: “Gönülfikr-i hayalinle sabahlar ya Resulellah/ Olur şem’-i cemalinlesabahlar ya Resulellah.”
Medine yolculuğu feyizli geçmiştir, öyle der: “Devecimizden rica ettik, bir şey oku dedik. Güzel bir tesadüf, Ahmed er-Rifai’nin Peygamberimizin huzurunda okuduğu meşhur kıt’asını okumaya başladı. Deve üzerinde duramadım. Kendimi aşağı attım. Bir saat kadar yaya yürüdüm. Yazarın diliyle o kıtanın Türkçe’si şu:
“Ya Resulellah! Kendim Basra’da bulunduğum zaman, senin mübarek zatını düşünür, aradaki mesafenin uzaklığı sebebiyle vekaleten ruhumu mübarek huzuruna gönderirdim. O benim vekilim olarak senin ayağının tozuna yüzler sürerdim. Bu sefer Allah’ın lutfu ve Resulünün feyzi olarak nöbet o ruhu taşımakta olan bu sadık kuluna geldi. Senin saadetli huzurunda bulunuyorum. Aman ya Nebiyyallah! Lütfen, kereminle, inayetinle nurlu elini uzat öpeyim. Dudaklarım o mübarek eline temas etmek şerefine ererek lezzet alsın.”
KİMSESİZLER KİMSESİ
Hüseyin Vassaf Medine-i Münevvere’ye yaklaşma anlarını anlatır: “Tam bu sırada uzaktan Medine şehri göründü. Gözler nurlandı, gönüller şenlendi. Ruhaniyeti bizimle beraber olan Hz. Şemsi-i Sivasi’nin sözünü hatırladım:
“Canan ilinin güllerinin bağıgöründü/ Dost ikliminin lalesinindağı göründü”
Müellif Medine’de, Resulüllah’ın huzurundapek çok manevi güzelliklere veikramlara nail olur ve şöyle der. “Ben hertürlü saadetin menbaı olarak o Efendimi,veliyy-i nimetimi bilirim. Benim ondanbaşka kimsem yoktur, diyerek; “Ben gibivar mı cihanda olmayan hiç kimsesi/Yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi” beytini nakledip şöyle der:
Bu benim virdimdir. İmdadıma yetişti.
Bir yanıt bırakın