İzmir’de iki ermiş

Geçen yıl bu köşede Mustafa Üzel’in “İzmir Mevlevihanesi” adlı kitabını tanıtmıştım. Kendisi bu sene “Arapsaçı” ve “”İstanbul’da Tekke Matbaaları” adlı 2 kitapçık daha çıkardı. İlkinde 2 ana konu yer alır. Birincisi Kadifekale eteklerindeki Yusuf Baba Türbesi’nin Afro-Türk denen Afrika kökenli zenci vatandaşlarımızla olan ilgisi.

Yusuf Baba’nın Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli rolü olan, Kolonizatör Türk Dervişleri”nden biri olması muhtemeldir. Üzel de böyle düşünür. Anlaşıldığına göre Yusuf Baba’nın bulunduğu yer kutsal bir mekan ve ziyaretgah olarak dikkati çekmektedir. Burayı bir ara Edhemiler, daha sonra Bektaşiler sahiplenmiş; hatta Aziz Polycarp’ın mezarı denerek, Hristiyanığa mal edilmek istenmiştir. Üzel bu görüşü mesnetsiz bulur.

Sayın Üzer’in asıl üzerinde durduğu Afro-Türklerin Yusuf Baba’ya gösterdikleri ilgi ve onu kendilerinden saymalarıdır. Ege’deki zenci kölelerin tarihini çok eskilere götürmek istemişse de, naklettiği çeşitli alıntılardan Afrika kökenlilerin 19. Yüzyıldan sonra yoğunluk gösterdiği anlaşılır.

Her ne olursa olsun Yusuf Baba’ya Türkler, Afrikalılar, bir ara Hristiyanlar sahip çıkmış görünüyor. Bu yadırganacak bir durum değildir. Farklı din mensuplarınca gidilen bir takım ortak ziyaret yerleri vardır. Hascluk’un “İki taraflı perestişgâhlar” dediği birçok türbeye özellikle Balkanlarda sıkça rastlanır. Yusuf Baba türbesi de bu örneklerden biri olabilir.

Her neyse yorgan gitti kavga bitti misali, Yusuf Baba’nın 6 asırdan fazla süren hikayesi, yerine İnkılap İlkokulunun yapılmasıyla sona erer.

BAHRİ BABA MI DEDE Mİ

Kitapta beni ilgilendiren ikinci mesele İzmir’de Bahri Baba diye bilinen ve bugün adı İzmir’in ortasında sadece bir parkta yaşayan zatın Mevlevi olduğunu söylemesidir. “İzmir’de Tasavvuf Kültürü” adlı kitabım dolayısıyla, konuyla ben de yakından ilgilendiğim için alakamı çekti.

Üzel bu konuda F. Nafiz Uzluk’a ve Türkiye Mevlevihaneleri adlı kitaba atıfta bulunuyorsa da, bunları kaynakçasında göremedim. Abdülhakim Durma’nın İzmir Evliyaları’ndan naklen Bahri Baba’nın Mevlevi külahlı kabir taşından bahsediyorsa da, bunun bir resmi olmadığından zayıf bir iddia olarak kalmaktadır.

Üzel’in en güçlü delili yeni bulduğu elyazması “Mevlevi Evradı” adlı bir kitabın sonunda “İzmir Bahri Dede Mevlevi Zâviyesi türbedarı Ahmed el-Mevlevi” ibaresinin bulunmasıdır.

Bu şüphesiz önemli bir belge. Zihnimi kurcalayan şu: Baba ve Dede lakaplarının ortak kullanıldığı vaki ise de Mevlevilikte “Dede”nin özel bir anlamı vardır. Bin bir günlük Mevlevi çilesini tamamlayanlara “Dede” denir. Buradaki ibare de “Bahri Dede” şeklinde olup, Bahri Baba’dan ayrı bir kimse olma ihtimalini hatıra getirmektedir.

Ayrıca son dönem Mevlevilik tarihi için önemli bir kaynak var, yakında yayımlandı: Defter-i Dervişan. Ekseriyetle 19. asırda yaşamış olan birçok tanınmış Mevlevi veya Mevlevi muhibbi mutasavvıf, devlet adamı ve sanatkara dair biyografik bilgiler verir. Mesela İzmir Mevlevihanesi şeyhi Nureddin Efendi’nin vefatını bildirirken, bu vesileyle onun babası Akif Dede’den de söz eder. Bu kitapta Bahri Baba Mevlevi Zaviyesinden hiç bahsedilmemesi düşündürücüdür.

Mustafa Üzel’e teşekkür ederiz. Bu gibi konuları gündeme getirerek, kültür tarihimize katkıda bulunmakta ve ilgililerin dikkatini çekmektedir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.