İzmir Emir Sultan Rifai dergahındayız. 1898-1979 yıllarında yaşamış İzmirli Şahabettin Ege’nin anılarına devam ediyoruz. Eski İzmir’den Anılar kitabında 1910’lu yılları yazar. Yazarın amcası Rifai şeyhi idi, bu tekkede yapılan Rifai zikirlerinden birini anlatır:
“Namaz sonunda ayine katılmak isteyenler bu salon çerçevesinde yüksekçe sedirlere ve misafirhanenin ayin salonuna bakan pencerelerine toplanırlardı. Ayine isteyen katılır, hiçbir şart aranmazdı. Seyretmek isteyen misafirler arasında dinlerine bağlı kimseler de olurdu. Kadınlar ayin salonunun üst kısmındaki “mahfel” denilen kafesli kısma giderek seyrederlerdi. Seyirci sayısı daima derviş sayısının üstünde olurdu.
Ayinin Yapılışı
“Ayin salonunun kıble tarafındaki mihrap denilen kısmın önündeki postun üzerine Şeyh Efendi oturur, misafir gelen şeyhleri sağ ve soluna alırlardı. Salon avizelerle süslenmiş olurdu. Orta yerde büyük şamdanlar konularak yakılır bunların iki tarafına da güzel sesli dervişler otururdu ve bunlara “Zakir” denirdi. Zakirlerin yanında ney üfleyen “Neyzenler” yer alırdı. Salon kenarlarında yerlere serilen postlar üzerine dervişler dizilirlerdi. Şeyh Efendi ilk işareti verir mesela hususi bir söyleşiyle “Lailahe illallah” der ve bütün dervişler bunları tekrara başlar ve söyleyişler arasında sağa ve sola bir tempo dahilinde vücutlarını hareket ettirirlerdi. Bu sırada zakirler de ilahi ve gazeller okur, neyzenler ney üflerlerdi. Bugün radyolarda dinlediğimiz bir çok gazeller bu tekkelerden okunurdu. Bu hareket ve söyleyişler sonrasında zaman zaman Şeyh Efendi ayağa kalkar, dervişler bunu izler, bazen ayakta yerinde durarak, bazen birbirlerinin omuzuna tutunarak salon etrafında dönerlerdi.”
Musiki Aletleri
Rifasi zikirlerinde musiki ve saz aletlerine yer verilirdi. Yazarımız şöyle devam eder:
“Ayin salonunun duvarlarında çalpara, kudüm, def denilen çalgı aletleri bulunurdu. Şeyh Efendi’nin işareti ile bu aletler indirilir, çalpara denilen sarı madeni kapaklar birbirine çarpılarak, kudüm denilen bir tarafı kapaklı diğer tarafı deri kaplı ufak davullar deriden yapılmış ufak tokmakları ile vurularak, çemberlere gerilmiş ve kenarlarında zil bulunmayan deriden büyük defler parmaklarla vurulmak suretiyle çalınır ve bu hay huy içinde coşan dervişlerin bu eğlenceli ibadeti geç saatlere kadar devam ederdi.”
Misafir Şeyhler
Tasavvuf kurumları arasında düzgün ilişkiler olduğu görülür. Yazarımız der ki:
“Misafir gelenler arasında Mevlevi şeyh ve dervişleri olursa geniş entari (tennure) ve uzun kavuklarıyla (sikke) bunlar da salon ortasında dönmeye başlarlar ve ibadet daha renkli daha zevkli olurdu. Şeyh Efendi kendi idaresinde olan dervişleri bazen saygı olarak misafir gelen şeyhlcrc devreder ve misafir şeyh idareyi eline alarak devam ederdi. Bu hareket bütün tekkelerin birbirine çok yakın usullerle ayin yaptığını ve tekkeler arasında bir ayrılık ve’ geçimsizlik olmadığını göstermesi itibarıyla ilginçtir.”
Bir yanıt bırakın