Bir önceki yazıda “Dindar Bir Doktor Hanım” adlı kitaptan söz etmiştim. Esere konu olan Hümeyra Ökten çok hoş hatıralar anlatır. İşte bunlardan biri:
Mekke’de İzmirli Saime Sunar Hanım vardı. Kur’an-ı Kerimi çok güzel bilirdi. Bir gün bana “Sen çok üzülüyorsun, ancak Kur’an’da ferahlık bulursun, tefsire başlayalım” dedi. Böylece her sabah namazdan sonra Harem’de Tefsir okumaya başladık. Harem’de onun bir köşesi vardı, minderine oturur ben de yanına gider, iki-üç saat tefsir okurduk. Öğleden sonra da odasında devam ederdik. Benim talebeliğimden çok memnun kaldı. Bütüyazı böyle geçirdik.
Ondan çok istifade ettim, çok şeyler öğrendim, söyledikleri bayatta her zaman işime yaradı. Saime Hocahanım Şeyhi İzmirli Mustafa Efendi’den “Cenab-ı Haktan bir şey isterken en iyisini isteyin, nasip olana da şükredin” sözünü aktardı. Türkiye’deki manevi evladı hastalanınca dönmek zorunda kaldı.
SEVİLEN İMAM
Kimdi bu manevi evlat? Birden hatıralarım canlandı. 1970’te İzmir Yüksek İslam Enstitüsü tasavvuf hocalığına tayin olundum. Arkadaşların bir kısmı Cuma günleri Güzelyalı Hakim Efendi Camiine gidiyorlardı. Yürüme mesafesi olarak pek yakın değildi. Bir gün ben de onlara takıldım. Cuma namazından önce yumuşak bir sesle vaaz ediliyordu. Konuşan tane tane, abartısız, güzel bir Türkçe ile anlatıyordu. Daha sonar tiryakisi oldum, hocayla da tanıştım, ahbaplığımız ilerledi.Adı İbrahim Edhem Sunar‘dı (1932-1990). Güler yüzlü, cana yakın, alçak gönüllü idi. Herkesle dost olabilen bir yapıya sahipti. Cuma ve teravihlerde İzmir’in çok farklı yerlerinden gelen cemaati vardı.
Neydi insanları ona çeken? Samimi ve sevecen davranışları, ölçülü esprileri ve kucaklayıcılığı idi. Asıl önemlisi vaaz ve hutbelerinin bilgilendirici ve kolay takip edilir olmasıydı. Vaaz ve hutbe metinlerinin tamamını kağıda itina ile yazar ve oradan okurdu. Evet kağıttan okurdu. Ama dinlerken, yüzünü görmüyorsanız, bunu kat’iyyen fark edemezdiniz. Aslında irticalen konuşmak hitabette daha başarılı sayılır. Ama İbrahim Hoca o kadar iyi hazırlanırdı ki, dinlerken onu kağıda falan bakmadan sohbet eder sanırdınız. O, yazıyı okumaz, yazıyı konuşurdu.
İbrahim Edhem Hoca işini ciddiye alırdı. Aktüaliteyi takip eder, vaaz ve hutbelerin konusunu hafta boyunca zihninde olgunlaştırır ve öyle kaleme alırdı. Bütün mesaisini mesleğine, mahalle halkının ve gelip gidenlerin meselelerine ayırmıştı. Kelimenin tam manasıyla ihlaslı, takva sahibi, hizmet ve insan sevgisiyle dolu kamil bir insandı. Genç sayılacak bir yaşta 58 yaşında vefat etti.
ONU BİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRDİ
İşte bu güzel insanı yetiştiren Saime Sunar Hanımefendi idi. Kendisi de Kestanepazarı Kur’an Kursu’na devam ederken, orada öğrenci olan genç İbrahim Ethem’i tanımış ve evlatlık edinmişti. İbrahim okumaya meraklı, zihni ve gönlü açık bir çocuktu. İyi bir öğretmen olan Saime Hanım ondaki bu istidadı keşfederek daha da gelişmesini sağladı. İbrahim Hoca düzgün kompozisyonu ve güzel hitabetini biraz da bu emeğe borçluydu.
İbrahim Hoca mesleğinin aşığı idi, ek işi yoktu, yalnızca imam ve hatiplik yapıyor, mahallesini sahipleniyordu. Camiye gelen gelmeyen bütün insanlarla ilgilenmeye çalışıyordu. Cami cemaatinden olmayan bir yakın komşunun hastalandığını duyunca küçük bir hediye alarak ziyaretine gitmiş, bu alışılmadık ziyaret aileyi çok duygulandırmış, dine olan ilgilerini etkilemişti.Sabah namazlarından sonra uğradığı balıkçı kahvesinde, bir köşede günlük gazetelere bakarken yavaş yavaş etrafında bir halka oluşurdu, çoğu akşamdan kalma balıkçılarla sohbetler etmiş, içlerinden bazıları içkiye tövbe ederek cemaate katılmışlardı. Namazdan sonra hemen camiden uzaklaşmaz, kapısı dışarıya açılan bir büroda ziyaretçilerini kabul eder, dertlerini dinlerdi. Bu güzel insanların ruhları şad olsun.
Bir yanıt bırakın