A.Ş. İzgören’in kitabına ismini veren hikaye:
Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, nasıl akıllılarmış anlatamam. Etraflarındaki ve okuldaki bilgiler onlara yetmez olmuş. Bir gün, anneleri onları dağdaki bilge adama götürmeye karar vermiş.
Kızlar, bilge adamla karşılaşınca ona sorular sormaya başlamışlar. Bilge bütün soruları doğru cevaplamış. Kızlar çok sevinmişler ve annelerinden eğitimleri için bir süreliğine izin isteyerek bilge adamın yanında kalmışlar.
Sordukları soruların hepsinin cevabı doğruymuş. Bir süre çok mutlu olmuşlar; ama sonra sıkılmaya başlamışlar. “Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım” diye düşünmüşler.
Kızlardan biri, bir gün “Buldum!” diye sevinmiş. “İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım, ‘Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı ölü mü?’ ‘Ölü’ derse kelebeği bırakacağım. ‘Canlı’ derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabı bilemeyecek.”
Bu kız kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış ve sormuş: “Avucumun içinde bir kelebek var; canlı mı ölü mü?”
Bilge cevap vermeden önce uzun süre kızın gözlerine bakmış, bakmış ve cevaplamış: “Senin ellerinde kızım. Senin ellerinde.” (Avucunuzdaki Kelebek’ten)
Gene kader
Hikayemiz “kader” anlayışıyla ilişkilidir. Kaderimiz bir ölçüde bizim elimizdedir. Allah insanı değişik alternatifleri bulunan fiillerden dilediğini seçip yapabilecek şekilde yaratmıştır. Fiillerinin yönetimi için kendilerine irade ve güç vermiştir.
Evet, bir kaderimiz vardır. Ancak Allah’ın olayları önceden bilmesi, kimseyi onları yapmaya zorlamaz. Bilip yazmak, fiil üzerinde zorlayıcı bir etkide bulunmaz. Allah vuku bulmamış bir şeyi “vuku bulmuş olarak” değil, “vuku bulacak olarak” bilir. Allah’ın bilgisi “önce” ve “sonra” kavramlarıyla birlikte düşünülmemelidir. Böyle düşünmek, zamanla kayıtlı olan insanın algılama tarzının bir sonucudur.
İnsan fiilleri, tasarlanmaları ve icra edilmeleri yönünden insanın, yaratılmaları yönünden Allah’ın tesiriyle meydana gelir (Kul kasip Allah Halik’tır). İş yapamayan birine emir verip yasak koymak anlamsızdır. İnsanın kendini hür hissetmesi ve istediği fiilleri yapması, fiillerdeki rolünü gösterir.
Ayrıca insanın fiillerini planladığı tarzda her zaman gerçekleştiremediğini görüyoruz. Bu da kendi dışında yüce bir varlıkla fiilleri arasında bağlantı olduğunu gösterir. Bir işin oluşmasında asıl rol insana verilmiştir. Onun için kişi sorumludur, ödül veya cezayı hak eder.
Büyük resme bakarsak, insanın kadere ve külli iradeye bağlı olduğunu görürüz. Ama ayni insan, talepleri ve fiilleri konusunda epey bir yere kadar hür sayılır. Bu, küçümsenmeyecek ve insana yetecek kadar geniş bir alandır. Satranç örneğini tekrarlayalım:
Bilindiği gibi satranç belli kurallara göre oynanır. Bu kuralları değiştirmek oyuncunun elinde değildir. Ama o, her taşı için mevcut birçok seçeneği kullanma hürriyetine sahiptir.
***
Seçimlerde avucumuzdaki kelebek iktidarı belirleme yetkisiydi. İnce hesaplar yüzünden kanatlarını zedeledik, tek başına uçacak güç vermedik.
Yunus’un diliyle, ne varlığa sevinelim, ne yokluğa yerinelim. Olanda hayır vardır diyelim.
Bir yanıt bırakın