Belediye otobüsüne bindim, telaşlı bir kalabalık, bir bayan sesi duyuldu: “Duraktan önce kaldırıma yakın durabilirseniz iyi olur!” Şoföre seslenmişti.
Yüzünü görmediğim alaycı bir erkek sesi: “Oldu olacak kapınızın önüne kadar götürsün!”
Başka biri hemen onu ikaz etti: “Sakattır, sakat.”
Az ilerleyince kapının karşısında sahanlıkta tekerlekli sandalyede bir kadın. Anlaşılan şoföre seslenen oydu. Aydınlık yüzlü, mutlu ve huzurlu siması var.
Otobüs uygun yerde durdu, birilerinin yardımıyla engelli bayan indi. Sanırım tekerlekli sandalyesi akülüydü. Hemen kaldırımda ilerledi ve şoföre teşekkür etti.
Bütün bunlar bir iki dakika içinde olup bitti. Bayanın engelli olduğunu görmeyen ve bilmeyenler, sözüyle sataşıp ikaz eden adama hak vermiştir. Şahsen ben de öyle düşünmüştüm.
Pek çok konuda böyle değil miyiz? Zahire, yani görünüşe göre, zannımıza göre hüküm veririz. İşin aslını bilmeden aceleyle başkaları hakkında olumsuz tavır takındığımız ne çok olay vardır.
Bana asıl tesir eden engelli bayanın yüz ifadesi oldu. Hakkında söylenen kaba sözden hiç mi hiç etkilenmemiş gibiydi. Hayata sıkıca sarılmış, kendisiyle barışık görünüyordu. Pozitif enerji dolu, huzur ve güven saçan bir siması vardı.
Bir yer boşaldı, oturdum. Yanımdaki orta yaşlı bey konuşma ihtiyacı duydu. Olanlardan o da etkilenmişti. Hafif anason kokusu taşıyan sesiyle engelli kadın hakkında takdirkar sözler söyledi. “Ne güzel, şoföre teşekkür etti” dedi.
Cevap verdim: “Dış sakatlığı önemli değil, yeter ki içimiz sakat olmasın. Kalbimiz, gönlümüz sağlam olsun. Ne mutlu o engelli bayana, herhalde altın gibi bir kalbe sahip olmalı.”
Gerçekten, birkaç dakika içinde, yolcularda saygı ve hayranlık uyandırmasını başarmıştı.
Bu düşünceler bana Müjgan Cunbur Hanımefendi’yi (1926-2013) hatırlattı. Uzun yıllar Ankara Milli Kütüphane Genel Müdürlüğü yaptı, kültürümüze pek çok katkısı oldu. Müjgan Hanım, fizik bakımdan eksikli doğmuştu. Sağ kolu ve ayağından özürlüydü. Bastonla yürüyebiliyor, sadece sol elini kullanabiliyordu: Baston o elindeydi, kalem o elindeydi ve her işi de o elle görüyordu.
Müjgan Hanım’ın da son derece huzurlu bir siması vardı. İri gözleri ışıl ışıl ve muhabbet doluydu. Yüzünde her daim tatlı ve ölçülü bir tebessümün hakim olduğunu görürdünüz. Onunla konuşurken huzur ve güven hissederdiniz. O da pozitif enerji saçan kimselerdendi.
Evvelce de yazdım, Türkiye’nin önemli Marksist bilim adamı ve politikacısı Prof. Sadun Aren, (1922-2008), Müjgan Cunbur’la komşuydu. Kendisi inançsızdı ama Müjgan Hanım’ın beden arızalarına rağmen bu kadar huzurlu ve imanlı oluşuna imrenirdi. Eşine, keşke ben de öyle olabilsem derdi.
Bir yanıt bırakın