Korona ve kader

Bir önceki yazıda bayramda eşimle birlikte koronaya yakalandığımız için sıkıntı yaşadığımızı, geçen Nisan ayında beşinci aşımızı olmak üzere Sağlık Bakanlığından çağrı gelmesine rağmen ihmalkarlık yapıp gitmediğimizi, doktorumuzun “son aşıyı olsaydınız % 60 ihtimalle Covid olmazdınız” dediğini ve bu görüşün teolojik/dini tartışmasını bugüne bıraktığımı yazmıştım.

Bu mesele kaza kader konusuna girer.
Kader, İslam düşüncesindeki en tartışmalı ve çok boyutlu meselelerin başında gelir.
İki uç görüş var, ilkine göre yapıp etmelerimizden tamamen kendimiz sorumluyuz, burada Allah’ın bir müdahalesi yoktur, kul fiilinin halikıdır (Kaderiye/ Mutezile). Hayır, her şey Allah’ın irade ve yaratmasının eseridir, bize düşen buna uymaktır (Cebriye).

Ben burada ortalama görüşü vermeye çalışacağım. Buna göre Allah insanı değişik alternatifleri bulunan fiillerden dilediğini seçip yapabilecek şekilde yaratmıştır. Kendi işlerinin yönetimi için irade ve güç vermiştir.
Tıpkı tabiat kanunları gibi, insanın tutum ve davranışlarına dair sebep-sonuç ilişkilerine dayanan düzenlemeler yapmıştır. İnsana dilediği fiili yapmasını sağlayan irade vermiştir.

Evet, bir kaderimiz var. Ancak Allah’ın olayları önceden bilmesi, kimseyi onları yapmaya zorlamaz. Bilip yazmak, fiil üzerinde zorlayıcı bir etkide bulunmaz. Ayrıca biz kaderimizi bilemeyiz.

YAPAN-YAPTIRAN

Bütün işlerimiz, bizim isteyip gereğini yapmamız ve Allah’ın yaratmasıyla gerçekleşir.
Yani fiiller, tasarlanmaları ve icra edilmeleri yönünden insanın, yaratılmaları yönünden Allah’ın tesiriyle meydana gelir.
“Kul kasip Allah Halik’tır”, yani bir iş için talepte bulunup gereğini yerine getirmek bizden, onu yaratmak Allah’tandır.

Ayrıca insanın fiillerini planladığı tarzda her zaman gerçekleştiremediğini görüyoruz. Bu da kendi dışında yüce bir varlıkla fiilleri arasında bağlantı olduğunu gösterir. Bir işin oluşmasında asıl rol insana verilmiştir. Onun için kişi sorumludur, ödül veya cezayı hak eder.

Özetlemeye çalıştığımız, daha çok Matüridilerin görüşleridir. Buna göre isteyen, ilk adımı atan insandır. Büyük resme bakarsak, insanın ilahi takdir ve külli iradeye bağlı olduğunu görürüz. Ama aynı insan, talepleri ve fiilleri konusunda epey bir yere kadar hür sayılır. Bu, hiç de azımsanmayacak ve insana yetecek kadar geniş bir alandır.
Satranç oyunu bu durumu iyi açıklar.

Bilindiği gibi satranç belli kurallara göre oynanır. Bu kuralları değiştirmek oyuncunun elinde değildir. Ama o, her taşı için mevcut birçok seçeneği kullanma hürriyetine sahiptir. Yani oyuncu, seçimini belirlenmiş kurallar çerçevesinde yapmak durumundadır.
Bu da onun bir açıdan bağımlı, bir başka açıdan özgür olduğunu gösterir.

TEDBİR VE TAKDİR

Korona satrancında ben son aşıyı olmayarak hastalığa yakalanma riskiyle karşılaştım. Aşı olma şıkkını seçseydim büyük ihtimalle yakalanmayacaktım. Buna rağmen araya girecek başka faktörler sebebiyle hastalanabilirdim de. Şairin dediği gibi “Kaderin üzerinde bir kader vardır.” Ama o bizim bilgimiz dışındadır.

Gelin biz bilebildiğimiz geniş hareket alanında irademizi iyi yönde kullanalım, üzerimize düşeni yapalım, aşılarımızı olup, kurallara uyalım. Tedbirimizi alalım, çıkacak her türlü sonuca da “eyvallah” diyelim.

1 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.