MEHMET DEMİRCİNadide bir hanımefendimehmet.demirci@yeniasir.com.trTüm yazılarıGiriş Tarihi: 26.08.2019, 00:00
1925 doğumlu Nadide Uluant Hakk’a yürüdü, 28/07/ 2019 Pazar günü Merkez Efendi kabristanında eşinin yanına sırlandı. Kendisi mütefekkir-yazar Samiha Ayverdi’nin biricik kızıydı.
Nadide Hanım boylu boslu, gösterişli, parlak renkli çok şık elbiseler giyen, saçları daima yapılı muhteşem bir kadındı. Esprili bir kimse olan rahmetli Celal Araz ona, ‘Fatih’ kelimesinin ‘a’sını uzatmadan Fransız şivesiyle ‘Kontes dö Fatih‘ derdi. Anlamı Fatih semtinin kontesi demekti.
Nadide Uluant üstün sanat zevkine sahip biriydi. İyi bir koleksiyonu vardı. Bunları yurt içi ve yurt dışında birçok yerde sergiledi. 1968’de Ankara’daki sergisini görmüştüm. Bu noktada Yağmur Tunalı’nın ifadelerini aktaracağım:
“Emsalsiz bir İstanbul hanımefendisiydi. Güzeli seven ve seçen bir insandı. Yetiştiğim pek çok eski İstanbulluyu tanıdım. Onun kadar güzelden anlayan nadir bulunurdu. Olağanüstü koleksiyonları vardı. İstanbul işlemeleri, halk el işleri en güzel örneklerdendir. Nadide Uluant, güzeldi. Güzelden güzeldi. Ve bizim ablamız, annemizdi.”
MİLLİ ZEVK
Tanıdığım günlerde (1961-62) mahzundu. Sebebini sonradan öğrendim. Çok sevdiği eşi Cemal Uluant’ı kaybetmişti. Nezihe Araz o sırada çıkan bir köşe yazısında Cemal Bey’i tanıtır:
“Yıllarca önce, Belçika’da, sonra Amerika’da tahsil etmiş, okuması için sarf edilen her kuruşu gereği gibi değerlendirerek yurda dönmüştü. On senedir General Elektrik Ampul Fabrikası’nın işletme müdürlüğünü yapıyordu. Yıllardır mütevazı evlerini düzene koymak için büyük emek ve gayretle çalışıyorlardı. Bu küçük evde, iğneden ipliğe her şeyin bizden olmasını, bize ait olmasını bilhassa isterlerdi. Türk zevkinin bütün hususiyetlerini, artık İstanbul’un havasından kaybolan bütün zarafetini sanki bu küçük evde çocuklarına aşılamak, sindirmek, öğretmek azmindeydiler. Genç adam henüz 42 yaşındaydı. Denilebilir ki hayatının maddi ve manevi düzenini ancak kurmuştu. Şahsen mesuttu, büyük ihtirasların adamı değildi. Çalışıyor ve çalışmayı seviyordu. Bir fabrikayı kurmuş ve iyi işlemesinin başlıca amillerinden olmuştu.”
ACILI BİR GÜN
Devamını Samiha Ayverdi’nin‘Sinan’ın Günlüğü’ (Kubealtı,2015) adlı kitabından nakledelim:
“10 Kasım 1961 Artık Sinan da Gülşah da yetim. Babaları (Cemal Uluant) bu sabah beşte ani olarak hayata veda etti.
27 Mayıs İhtilali memleketi alt üst edeli beri huzursuz, üzgün ve mustaripti. On gün evvel Cumhuriyet Bayramı şenliklerini çocuklara göstermek üzere kendi arabaları ile Taksim’e gitmişlerdi. Otomobilleri meydanda 150-200 haytanın tecavüzüne uğramış. Pek harap ve ürkmüş olarak eve döndüler.
O günden sonra bir sıkıntı başladı. Vakit vakit gelip geçiyordu. Nihayet bu gece sıkıntı ile kalkıyor ve düşüyor. Gürültü ile uyanan Nadide onu yerde buluyor. Başı soba tablasına ve odunluğa çarparak kanamıştı. Yerden kaldırıyorlar. Mübarek ve temiz çocuk kelimeyi şehadet getirmeye başlıyor ve Nadide… diyerek gülümsüyor, gidiyor.”
Ayverdi devam ediyor: “En büyük acılarımdan biri oldu. Memleket eşi ender bulunur imanlı, faziletli, dürüst ve asil bir evladını kaybetti. Nadide, müşfik ve muhabbetli bir arkadaşını kaybetti, çocuklar, kendilerine hayran ve aşık babalarını kaybettiler.”
“Cemal’i, zahirde ölüme götüren görünür sebep, 27 Mayıs İhtilalinin memleket sathında açtığı yaralar ve barbarca hüküm süren askeri diktatorya. Bahusus bu iç buhranları hazırlayan sonra da ondan faydalanmakta olan Rus emperyalizmi karşısındaki, askeri iktidarın ve Halk Partisinin gafil, gaddar ve menfaatçi tutumu. Bu hamiyetli, mert, dürüst, imanlı, ihlaslı ve riyasız adam, Yassıada muhakemeleri esnasında, radyo başında teessürden ölesiye üzüldü.” (s. 173)
Uluant çiftinin ruhları şad olsun.
Bir yanıt bırakın