Mehmet Demirci
Son yıllarda birçok hatıra kitabı çıktı, bunları okumayı severim. Önemli mevkîlerde bulunmuş kimselerin hayat hikayelerini, meslek anılarını yazması, tarihe ve kültürümüze bir katkı olur. Bu tür kitapların bir kısmında sübjektiflik ve benmerkezcilik görülür. Buna rağmen, bilmediğimiz birçok şeyi öğrenmemizi sağlarlar.
Prof. Nevzat Yalçıntaş, Türkiye’nin politika, ilim ve devlet hayatında mühim görevler yüklenmiş biridir. 1933 doğumlu, 81 yaşında bir ihtiyar delikanlı. Fransa’da doktora, İngiltere’de doçentlik çalışması yaptı. İslam kalkınma Bankası görevlisi olarak Suudi Aarabistan’da bulundu. Böylece Fransızca, İngilizce ve Arapça dillerine vakıf oldu..
Üniversite hocalığı yanında Devlet Planlama’da daire başkanlığı, TRT genel müdürlüğü, 2 dönem milletvekilliği, AGİT Türkiye temsilciliği gibi önemli görevlerde bulundu.
N. Yalçıntaş’ın “Türkiye’yi Yükselten Yıllar-Hatıralar
RÜŞVET HASTALIĞI
Devletteki rüşvet illetinin tipik bir örneği anlatılır: Yalçıntaş’ın babası 45-50’li yıllarda Ankara’da gıda ticareti yapar, Vehbi Koç’la dükkan komşusudur. Lise öğrencisi Nevzat boş zamanlarında işyerinin muhasebe defterini tutmaktadır.
Bir gün bir cip gelir, resmi kıyafetli biri iner ve dükkâna girer. O sırada baba dışarıdadır, onun için Nevzat’la konuşur. Babası ihaleye girmiş ve bir bakanlığın yağ ihalesini kazanmıştır. Bu hacimli bir iştir. Gelen görevli durumu tebliğ eder ve kendisine yüzde on verilmesini ister. Nevzat kabul etmez. Görevli % 7,5 olsun, der, sonunda % 5’e kadar iner.
Hesapları Nevzat yaptığı için durumu bilmektedir. İhale şartnamesine göre verilecek 1. sınıf yağ için mümkün olan en düşük fiyatı verilmiştir. Bunun üzerine bir de komisyon veremeyiz, der.
Gelen kişi 2. veya 3. sınıf yağ verilebileceğini
Dehşet içinde kalan Nevzat teklifi kabul etmez. Babası gelip durumu öğrenince memnun olur ve hiçbir devlet ihalesine girmemeye karar verir.
N. Yalçıntaş ileride, başarılı bir iş adamı olan kardeşine de aynı tavsiyede bulunacaktır: “Kardeşim, sakın ola ki devlet ihalelerine girme!” (s. 21)
ZENCİYİ KUCAKLAMAK
Yalçıntaş gençliğinde boks çalışmıştır. Dünya ağır sıklet boks şampiyonu Muhammed Ali’nin Londra’daki bir maçı sonrasında, bir yolunu bulup yaklaşır ve sarılıp onu kucaklar. Boksörün gözlerinden birkaç damla yaş düşer. Nevzat şaşırır, üzülür, bir hata mı yaptım diye sorar. M. Ali’nin cevabı:
“Hayır bir şey yapmadınız. Ama bana ilk sarılan beyaz sizsiniz, beni duygulandırdınız
Çeşitli ve uzun hizmet yıllarında Prof. Nevzat Yalçıntaş’la birçok kimsenin yolu kesişir. Acı tatlı olaylar yaşanır. Birkaç örnek:
EMİN ÇÖLAŞAN
Emin Çölaşan ODTÜ’de Turgut Özal’ın öğrencisi olur, dersinde kopya çektiği için azarını işitir. Özal Devlet Planlama Müsteşarı, Yalçıntaş Sosyal Palanlama Dairesi Başkanı, Çölaşan da orada çalışanlardan biridir. İşini düzgün yapmaz. Mesela DPT’nin genç elemanları Van’ın Özalp ilçesinde araştırma yapmak üzere gönderilmiştir. Giden bütün uzmanlar raporunu getirip teslim etmişler, ancak E. Çölaşan rapor yazmamış, çünkü Özalp’a gitmemiştir. Sonunda işten atılır.
Bir gün Emin’in babası Prof. Ü. Nazif Çölaşan Nevzat Bey’e gelir, gayet muhafazakâr tavırlar içinde 27 yaşındaki oğlu için ricada bulunur. Yalvarır yakarır, Emini’in işe girebilmesi için referans olmasını ister. Yalçıntaş babanın ıstırabına dayanamaz ve boş bir kağıda, isteği doğrultusunda “E. Çölaşan güvenilir ve dürüst biridir” şeklinde bir not yazıp verir.
O yıllarda Danıştay bir muhalefet partisi gibi çalışmaktadır. Yalçıntaş’ın referans yazısı Çölaşan’ın başvuru dosyasına en önemli delil olarak konur ve mahkeme kararıyla Çölaşan DPT’ye geri döner. (s. 166 )
TARIK AKAN
Yalçıntaş “Özel Gazetecilik Yüksek Okulu”nda derse girmektedir. Yılsonu sınavları yapılmaktadır. Yaz günü olmasına rağmen sınavdaki öğrencilerden birinin yanında paltosu vardır ve sürekli oraya bakmaktadır. Paltonun koluna kopya kâğıdı iliştirmiştir. Nevzat hoca ikaz eder, öğrenci ukalaca cevap verir. Hoca bastırınca “Sen beni tanımadın galiba, ben sanatçıyım, hiç filmimi izlemedin mi?” diye dikleşir. Hoca çıkmasını söyler, uzun boylu balıkçı yakalı öğrenci paltosunu alıp sinirli bir şekilde sınıfı terk eder. Bu öğrenci Tarık Akan’dır. (s. 173)
ABDULLAH GÜL
11. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Nevzat Yalçıntaş’ın öğrencisidir. Türkiye Milli Kültür Vakfı bursuyla Gül’ün İngiltere’de doktora yapmasında katkısı oldu. Doçentliği sırasında desteğini gördü. Cidde’de İslam kalkınma Bankası’nda birlikte çalıştılar.
Hac mevsiminde Mekke’de kesilen çok sayıda kurban eti telef olur ve çöpe atılırdı. İslam Kalkınma Bankası bir proje geliştirdi, soğuk hava tesisleri yaptırdı. Etler soğutuculu tırlar ve özel kargo uçaklarıyla yoksul İslam ülkelerine taşınır oldu. Kasaplar Diyanet’in organizasyonuyla Türkiye’den giderdi.
Uygulamanın ilk senesinde yüzlerce kasap kurbanları kesmeye başladı. Kan ter içinde kalan bu insanlara ve görevlilere içecek suyu şişelerle İslam Kalkınma Bankası çalışanlarından Doç. Dr. Abdullah Gül ve arkadaşları dağıtıyordu. (s. 174)
YAVUZ BÜLENT
Nevzat Yalçıntaş, TRT Genel Müdürlüğü’nde kısa bir süre kalabildi. O sırada TRT’de sol bir kadro hâkimdi. Bu müddet içinde çok da başarılı olmadığı, bazı dostlarını kırdığı görülüyor. Bunlardan biri Yavuz Bülent Bakiler’dir. Onu çağırır ve Tv. Daire Başkanı yapmak istediğini, kuruma atanmak için dilekçe vermesini söyler.
Bakiler, doğrudan başvurursa kendisini almayacaklarını, onun için Yalçıntaş’tan personel daire başkanına telefon etmesini, ardından dilekçesini vereceğini belirtirse de, bu isteğini kabul ettiremez. Gene de dilekçesini verir, bir hafta sonra şu yazılı cevabı alır: “Kurumumuzda, size uygun boş bir kadro bulunmadığından tayininiz yapılamamıştır. Bilginizi rica ederim. 22.5.1975. Nevzat Yalçıntaş. TRT Genel Müdürü.”
Yavuz Bülent iyi niyetlidir, Genel Müdür Yalçıntaş’ın bu ret yazısını farkına varmadan imzaladığını düşünür. Gerisini kendinden dinleyelim:
“Kendi kendime dedim ki: “Hinoğlu hinler, galiba bu yazıyı başka imzalanacak varaklar arasına sıkıştırarak gözden kaçırmışlar. Nevzat Ağabey’in herhalde bundan haberi yoktur.”
Sevgili genel müdürümüzün huzuruna üçüncü defa çıktım. Kendi imzasıyla verilen cevabı masasının üzerine bıraktım:
-Nevzat Ağabey, ben size söylemiştim. Bu adamlar beni bu kuruma katiyen almazlar demiştim. Bakın işte haklı çıktım. Adamlar hem de sizin imzanızla ve yıldırım hızıyla talebimi reddettiler. Görüyor musunuz?
Masasına bıraktığım yazıya, göz ucuyla bile bakmadı:
-Yavuzcuğum! dedi. Bu adamlar sana takmışlar be!..
O zaman anladım ki benim sevgili Nevzat Ağabeyimin o cevâbî yazıyı bilerek, görerek imzalamış, önüne konulan cevâbî yazıya itiraz etmemiştir.” (s. 154-156)
Bir yanıt bırakın