Çeşitli cemaatlerin ve dini mahiyetteki vakıfların son yıllarda büyük çaplı ekonomik faaliyetler içine girmeleri, zihinlerde soru işaretleri oluşturmaya başladı. Kanunlar çerçevesinde ve meşru zeminlerde elbette herkes her türlü işi yapabilir. Burası, meselenin “fetva” yönüdür. Dini duyarlığa sahip olanların gözettikleri bir de “takva” yönü vardır. Bu gözle bakılınca acaba durum nedir?
Dini-tasavvufi dünya görüşünde genellikle maddeye, paraya, mevkiye mesafeli durmak tavsiye edilir. Çünkü bunlar çok caziptir. İnsan kolayca hırslarının esiri olabilir. O bakımdan manevi değerlerin peşinde olanların, büyük ekonomik faaliyetlerin aktörü olmaları oldukça risklidir. Sadece iktidar değil, ekonomik güç de insanı bozar. Tasavvuf büyükleri bunun tehlikesine dikkat çekmiştir.
* İnsanın maddi ve manevi olmak üzere iki yönü vardır. Maddi yönümüz bedenimiz, etimiz kemiğimizdir. Manevi yönümüz ise ruhumuzdur.
Her iki yönün de bir takım ihtiyaçları olduğu gibi, bunların geliştirilmeleri de söz konusudur. İşte tam bu noktada bir zorluk karşımıza çıkar. Bunların ikisini birden dengeli şekilde götürmek hayli güçtür.
Genel olarak bir dünya-ahiret, beden-ruh, madde-mana ayırımı yapılagelir. Birinde başarılı olanın ötekinde geri kalacağı varsayılır.
İnsan tam da bir yol ağzında bulunur. Hangisine daha çok önem vereceğiz? Ebedi olduğuna inandığımız ahirete mi, yoksa hemen yanımızdaki her an içinde yaşadığımız dünyaya mı? Birisi ebedi, sonsuz, ötekiyle iç içeyiz, onsuz yapamayız. Kırk katır mı, kırk satır mı? Oldukça zor bir seçim.
Madde caziptir, o alanda daha kolay sonuç alınır. Çünkü somuttur, elimizin altındadır. Bu cazibesinden dolayı dengenin madde lehine bozulması daha kolaydır. O bakımdan manevi tarafın kullanıp gözetilmesi gerekir. Bunun yollarını da daha çok tasavvuf kurumları ve dini duyarlığı olanlar gösterir.
İnsanın bir yanı maddedir, elbette ona ihtiyacı vardır. Ama madde amaç haline gelince dengeler alt üst oluyor. “Homo-economicus” denilen insan tipi maksimizasyon peşinde koşmaktadır. Kapitalist sistemde daima büyümek, ne pahasına olursa olsun büyümek esastır.
* Maddi gelişmeler çalışma ve semaye ile gerçekleşiyor. Sermaye, birikmiş maddi değerdir. Sermaye hep büyümek ister. Büyümezse sonunda silinir. Acaba sermayenin bir ahlakı olabilir mi?
Şu söz yaygındır ve yabana atılmaması gerekir: “Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.”
Global ekonomi vahşi kapitalizmle iç içedir. Son derece çetin ve acımasız olan ekonomik hayatta başarılı olabilmek için, oyunu kurallarına göre oynamak gerekir. Ne yazık ki kuralları koyan biz değiliz. Ekonomik yarışın içine iyice dalarsan pisliğe bulaşman mukadderdir. Ya bu durumu göze alacaksın. Ya da uzağında duracaksın.
Bu noktada şu sorular hatıra gelir: Bireyin hem maddi/ekonomik bakımdan güçlü, hem de manevi bakımdan huzurlu ve mutlu olması mümkün müdür?
Cevabı pazartesiye.
Bir yanıt bırakın