Şanslı bir hamal

Fatih Türbedarı diye bilinen Ahmed Amiş Efendi (1807-1920), devrinin etkili bir kişiliğiydi. Fatih Sultan mehmet türbesinde görevliydi. Türbedarlık, Vakıflara bağlı resmi bir işti. Türbedar, türbeyi bekler, açıp kapatır, temizliğini kontrol eder ve orada yatan zatın ruhu için Kur’an okurdu. Fatih türbedarlığı manevi değeri yüksek, saygın bir görevdi.

41 yıl bu hizmette bulunan Ahmed Amiş Efendi melamet neşvesine sahip bir Halveti-Şabani şeyhi idi. Onun uyguladığı tasavvuf eğitimi geleneksel tarikat usullerinden farklıydı, sohbete dayanıyordu. Devrinin birçok entelektüel kimseleri üzerinde etkili oldun.

Onun yolunu devam ettirenlerden biri Abdülaziz Mecdi Tolun’dur. Meşhur Tıp tarihçimiz, kültür ve irfan temsilcimiz Prof. A. Süheyl Ünver bu zatın bağlılarındandır. Süheyl Ünver’in Amişname adlı bir defteri yayımlandı. Oradan bir olay:

HAMALIN ETKİLENMESİ
Bir gün Firuzağalı Hasan Efendi diğer iki ihvan Amiş Efendi’nin huzurunda iken kapı açılır. İçeri bir hamal girip, “Baş türbedir burada mıdır?” der. Amiş Efendi de, “Baş yok, kıç buradadır.” buyururlar. “Ne istiyorsun?” diye hamala sorarlar. “Efendim su getirdim, nereye koyayım?” der. Onun üzerine Amiş Efendi Hasan Efendiye seslenir: “Hasan bunu eve götürüver.” Hasan Efendi fıçıyı (büyük damacana) kendi götürmek ister. Hamal vermez. Eve gelip de fıçıyı indirince Hasan Efendi hemen arkalığı kapıp “Benim de hizmetim olsun.” der, fıçıyı arkasında taşır.

Dönüşte hamal, “Bu zat sizin nenizdir?” diye sorar. Hasan Efendi de, “Bizim Efendimiz, huzurlarında manen besleniriz.” der. “Acaba ben de gelsem, kabul eder mi?” diye sorar. “Evet” der. Hamal türbeye gelince, abdest almaya gider. Hasan Efendi huzura girer. Amiş Efendi sorar: “Hasan, hamaldan hoşlandın mı? Ayartalım mı?” buyurur. Hamal gelip de mübarek ellerini öpünce huzurlarında oturturlar. “Ben ne dersem sen de onu söyle.” buyururlar. “Nasara” buyurur. Hamal da “Nasara” der, “Celese”, “Feteha” sözlerini de aynı şekilde tekrarlarlar. Sonra Amiş Efendi bir nazar eder.

Hamal, “Allah” deyip bayılır. Biraz sonra ayılıp kendine gelince; Amiş Efendi: “Ben seni severim, sen de beni sever misin?” der. Hamal da, “Severim efendim.” der. “Sen ara sıra buraya gel.” buyururlar. Altı ay sonra da işini tamamlayıp görevli olarak memleketine gönderir. Hamalın ismi Şirolu Osman imiş. (Bkz. Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi Armağan Kitabı)

GARİP BİR İNTİSAP
Amiş Efendi’nin etkili bir mürşit olduğunu belirtmiştim. Kısa bir görüşme sırasında su taşıyan bir hamalın, şahit olduğu şeylerden etkilendiği anlaşılıyor. Ondaki cevheri fark eden Amiş Efendi de kendisini müritliğe kabul eder. Bu sırada söylediği sözler Arapça fiil kökleri olup “Yardım etti, oturdu ve açtı” anlamına gelen kelimelerdir. Yani mutat olarak kullanılan ve manevi değeri olan sözler değildir. Ama biraz da muzip yapıya sahip olan Amiş Efendi’in ağzından çıkan ve irşat niyetiyle söylenen kelimeler olduğu için işe yaramış oluyor.

“Ben seni severim, sen de beni sever misin?” cümlesi de önem taşır. Manevi eğitimde, olgunlaşma yolunda sevginin yeri büyüktür. Sevgiyle gönüller genişler, manevi kanallar açılabilir. Burada anahtar cümlelerden biri de “Amiş Efendi bir nazar buyururlar” ifadesidir. Kubbealtı Lugatı’nda “nazar” kelimesinin tasavvuftaki karşılığı şöyle tarif edilir: “Hak nuru ile bakış, lutufkar ve keremli bakış, teveccüh ile bakma.”

Kamil mürşidin böyle bir bakışı, karşısındaki kimsenin gönlündeki manevi potansiyeli harekete geçirir ve kısa zamanda olgunlaşma yolunda mesafe kat etmesini sağlar.

1 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.