UNICEF’in yaptığı bir deneyin kısa filmi var Youtube’da. Altı yaşlarında küçük bir kız, zengin görünüşlü kıyafetlerle bir meydana bırakılır. Şaşkın bakışlarla etrafı seyrederken gelip geçenlerin ilgisini çeker. Kim olduğunu merak edip, yoksa kayıp mı oldun, eviniz nerede gibi sorular sorarlar.
Küçük kızı lüks bir restorana sokarlar, kendi başına masalara yaklaşır. Hep sempatiyle karşılanır, hatta para verenler olur. Herkes mutlu mesuttur.
Aynı kız çocuğuna makyaj yapılır, tam bir fakir çocuk haline sokulur, sıradan kıyafetler giydirilir. Aynı yere bırakılır, çocuk beklemeye başlar, hiç kimsenin ilgisini çekmez, hatta başını çevirip geçenler olur.
Fakir çocuk görünümlü kızımız önceki gibi restorana girer, masalara yaklaşınca kimse ilgi göstermez, bir kısmı azarlar, hatta bir müşteri garsonu çağırıp küçük kızı dışarı çıkarmasını söyler. Bu davranışlara daha fazla tahammül edemeyen kızcağız ağlayarak uzaklaşır.
DERVİŞLİK GÖNÜLDE
Bizler genellikle dış görünüşe göre hüküm veririz. Oysa değersiz diye görünen postlar içinde nice değerli aslanlar vardır. Ne güzel söylemişler: “Her gördüğünü Hızır bil, her geceyi Kadir bil.”
Bu söz çok anlamlıdır. Görünüşe aldanmamayı öğütler. Asıl olan insanın taşıdığı cevherdir. Hızır peşinde koşmak gibi bir davamız olmamalıdır. Ama her gördüğümüzün Hızır olma ihtimalini göz önünde bulundurmalıyız. Ve kılık kıyafetine, sosyal mevkiine bakmadan herkese insanca davranmalıyız.
Görünüş ve şekil unsurunun göreceli olduğunu şu söz ne güzel anlatır: İnsanlar bir yere girerken kılık kıyafetlerine göre karşışanır, ayrılırken olgunluk ve bilgisine göre uğurlanır.
Eskiden tekke mensuplarının şeyh ve dervişlerin giydikleri hırka, tac (başlık) gibi özel kıyafetleri vardı. İsterlerse sokakta da bu kıyafetle gezerlerdi. Şüphesiz bu da bir şekil ve görüntü unsurudur. Yunus Emre bunun kafi gelmeyeceğini şöyle dile getirir:
“Dervişlik dedikleri hırka ile tac değil/ Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtac değil.”
MECNUN’UN LEYLA’SI
Mesnevi’de şöyle bir hikaye var: Padişahın biri aşkı uğruna Mecnun’un deli divane olup çöllere düştüğü Leyla’yı çok merak eder. Leyla’nın bulunup huzuruna getirilmesi emrini verir. Leyla’yı bulup getirirler. Padişah Leyla’yı görünce hayretler içinde kalır. Bakar ki, kara kuru, sıradan bir kızcağızdır. Sorar:
-Mecnun’u aşkıyla deli divane edip dağlara, çöllere düşüren Leyla sen misin? Hayret, senin öyle fevkalade bir güzelliğin yok. Sıradan bir kadından hiçbir farkın görülmüyor. Hal böyle iken nasıl olur da Mecnun senin için deli divane oluyor?
Leyla hiç tereddüt etmeden cevap verir:
-Padişahım susunuz. Çünkü siz Mecnun değilsiniz. Bendeki güzelliği görebilmeniz için sizde Mecnun’un gözlerinin olması lazım ve bana Mecnun’un gözleriyle bakmanız gerekir, der.
Bir yanıt bırakın