Umre izlenimlerine devam: Peygamber Efendimiz Mekke’den Medine’ye gelince ilk iş olarak bir mescit yaptırdı. O zaman burası küçük ve basit bir yapıydı. Bunun doğu tarafına kendisi ve ailesi için odalar inşa edildi. Vefat edince buraya defnedildi. Tam bu kabrin üstünde resimlerde gördüğümüz Kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe) bulunmaktadır.
Peygamberimizin evi ile mescidin minberi arasında 22×15 boyutlarındaki bölüme “Ravza-i Mutahhara” (tertemiz bahçe) denir. ‘Ravza’ sözlükte ‘bahçe’ demektir. Kur’ân-ı Kerim’de ‘cennet bahçesi’ olarak da geçer.
Bu isimlendirmenin dayanağı Resûlüllah’ın (as) şu hadisine dayanır: “Evimle minberim arasındaki sâha cennet bahçelerinden bir bahçedir.” Ayrıca, burada kılınan namazın daha faziletli olduğu kabul edilir. Bu hadisler levha olarak Ravza’nın çeşitli yerlerinde yazılıdır.
Mescid-i Nebi’nin küçük bir bölümünü teşkil eden Ravza’da 2 rekat namaz kılabilmek üzere nispeten tenha olan akşam geç bir saatte gittik. Gene de kalabalıktı. Görevliler, içerisinin alabileceği kadar insanı gruplar halinde alıyor. Nihayet sıra geldi, o telaş içinde namazımızı kıldık. Hemen sol tarafta Peygamber Efendimizin kabri vardı. Kapısı kapalı. Bu mekan yakınlığı insanda ulvi duygular yeşertiyor.
RAVZADA ÖPÜLEN EL
O sırada biraz eskilere gittim. Seyyid Ahmed er-Rifai (v.1182) 1160 tarihinde hac dönüşü Medine’yi ziyaret etmişti. Hz. Peygamber’in kabrine va¬rınca “Esselâmü aleyke ey dedem” diye selâm verdi. Orada bulunanlar “Aleyke’s-selâm ey evladım” sözüyle Hz. Peygamber’in cevap verdiğini duydular. Cez¬beye gelen Ahmed er-Rifâî diz çöküp: “Uzakta iken toprağını öpsün diye sana ruhumu gönderiyordum; şimdi bu devlet bedenime nasip oldu uzat elini de dudaklarım da nasibini alsın!” anlamına gelen bir şiir okudu.
Bunun üzerine mübarek kabirden nûrânî bir el uzandı ve Ahmed er-Rifâî bu eli öptü. Birden bire cereyan eden bu fevkalâde hâdise üzerine Ahmed er-Rifâî, utanarak ve tevâzuunu göstermek için Ravza-i Mutahhara’nın eşiğine uzanıp, insanların üzerine basıp geçmeleri için ricâda bulundu. (TDV İslâm Ansiklopedisi II, 128)
HADİMÜ’L-HAREMEYN
Yavuz Selim’in Mısır’ı fethinden sonra (1517) Mekke ve Medine’nin yönetimi Osmanlı’ya geçti. Padişah ve oralardaki valilerimiz kendilerini “Hadimü’l-haremeyn” yani Mekke ve Medine’nin hizmetçileri olarak gördüler. Oralara pek çok hizmet götürdüler. Bunlardan biri de II. Abdülhamid’in yaptırdığı Hicaz Demiryoludur. 1908’de açılan demiryolunun sonu Medine İstasyonunda biter. Osmanlı mimarisini yansıtan 2 katlı istasyon binası yeni restore edilmiş, müze olarak kullanılıyor. Buradaki Hamidiye (Anberiye) Mescidi de bir Osmanlı eseridir.
Rehberimiz İbrahim Ceyhan’ın anlattığına göre, istasyon binası, gürültüsü rahatsız etmesin diye Resulüllah (as)ın ruhaniyetine hürmeten, Mescid-i Nebinin biraz uzağına yapılmıştır. Yine aynı amaçla raylar üzerine keçe döşenmiştir. (DEVAM EDECEK)
Your point of view caught my eye and was very interesting. Thanks. I have a question for you.