Gittikçe daha hızlı yaşamaya başladık. Bu baş döndürücü sür’at içinde kendimizi helak ediyoruz. “İnsan” kayboluyor, insanlık unutuluyor.
Hız ve sür’at korkunç dişlileri arasında insanı öğütüyor.
Evet, birçoğumuz teknik imkanlarla, araçlarla hayatımızın kolaylaştığını sanıyoruz. Doğrudur, belki de pek çok şeyi çabucak yapıyoruz. Ama arada biz kayboluyoruz.
Koşuşturma, bir yerlere yetişme telaşı, kalabalıktan dolayı yoğun bir trafik… Sonunda kazanan kim? Dünya teknoloji devleri.
Bir zamanlar Amerikan filmleri vardı; sabah saatin zili çalar, yakışıklı genç adam hızla kalkar, acele giyinir. Otomatik garaj kapısı açılır, kravatını bağlamayı bile arabada tamamlar, bir yandan sandviçini ısırır. Toplantılar, koşuşturmalar içinde güne devam eder.
Bu türlü sahneleri hayranlıkla seyrettiğimi hatırlarım. Heyhat, yanılmışım.
Farkına varmadan hızın esiri olduk. Kendi icadımız olan hızlı hayatın kölesi durumuna düştük.
Sür’atli yaşama bizi manen, ruhen öldürüyor. Kendimize dönmeyi, içimiz dinlemeyi unutur hale geldik.
***
İstanbul Boğazı’nda iki kıt’a köprülerle ve tünellerle birbirine bağlandı. Hepsi birer teknoloji harikası. Geçişler kolaylaştı, bize vakit kazandırıyor.
Köprülerde her zaman hızlı bir trafik var gidişattan genellikle memnunuz ama bir hadise bizi sarstı, düşündürdü.
Köprüde bir intihar teşebbüsü sırasında trafik tıkanınca, iddiaya göre bir bayan yüksek sesle bağırdı: “Senin yüzünden trafikte bekliyoruz. Atlayacaksan atla be adam!” Çoğu dile getirmese de başka yolcuların da kızdığı muhakkaktır.
Öyle ya, adam gecikmeye yol açıyor.
***
Neden bu hale geldik? Birçok sebep sayılabilir. Bunlardan biri, hızlı hayatın, sür’atin kölesi olmamız.
Başlığı Kemal Sayar’ın kitabından ödünç aldım: Yavaşla.
Yazar bizi hızın tutsağı olmaktan kurtulmaya çağırıyor. Ona göre hızlı yaşama, modern insanın kendisine kurduğu büyük tuzaklardan birisi. Hız bizi uyuşturuyor.
Artık her yerde ve hiçbir yerdeyiz. Aslında bütün varlığımızla hiçbir yerde değiliz, parça parça orada ve buradayız.
Hızlandıkça zaman kazanmıyor sadece parçalanıyoruz.
Hız, aile ilişkilerinde çözülmeye yol açıyor. Bu bir tür “Modern Mutsuzluk”tur.
Hızlı yaşayan insan önündeki varlıkları göremez. Oturup sohbet etmeyi vakit kaybı sayar.
Paraya tahvil edilmeyen her şeyi silip atıyoruz; arkadaşlık, yarenlik gibi. İki kişi bir arada oturunca bir iş bağlamıyorsa, o beraberlik para olarak kendine dönmüyorsa, o arkadaşlığın bir değeri kalmıyor.
Yavaşlarsak kendimizi keşfedebiliriz, içimize doğrudan bakabiliriz.
Her yere arabayla gitmemeli, yürümeliyiz. Yürüyen insan düşünebilir, etrafını görebilir.
Başkalarıyla ve kendisiyle konuşma imkanı bulur.
Bir yanıt bırakın