Mimar Yusuf Ömürlü (d. 1936), hayatını Türk musikisine adamış bir büyük sanat adamıdır. En olgun çağında vücudunun sağ tarafı felç olduktan sonra yavaş yavaş iyileşirken musiki ona şifa kaynağı oldu. Sahip olduğu tasavvuf terbiyesi sonucu, çekilmesi zor bir hastalığı bir hediye olarak kabul etti, çünkü tamamen müzikle meşgul olacaktı.
Binlerce ilahi notasını en düzgün şekilde yazıp neşretti. 9 ciltte, 1007 adet ilahinin notası bestekar ve güfte yazarının adıyla, birlikte sunuldu. Böylece Türkiye’de uzun zamandır ihmal edilen tasavvuf musikisinin yeniden canlanmasına, gelişmesine ve sevilmesine sebep oldu.
Ergun Balcı’nın ifadesine göre:
“Tasavvuf musikimizi, koro icraları dinleterek geniş halk kesimlerine kabul ettiren iki sanatkarımız var: İstanbul’da Yusuf Ömürlü, Ankara’da Ahmet Hatipoğlu. Bu misyonu başlatma önceliği az farkla Yusuf Ömürlü’ye ait.”
Yusuf Ömürlü herkese musiki öğretmeye hazırdı. Birkaç arkadaşla ben de evine bir süre devam ettim (1964). Önce basit usulleri vurmayı öğretti. “Derik saçın örmezler” adlı parçayla başladık. Dede Efendi’nin “Yine bir Gülnihal” şarkısını öğrendik.
Fakat musiki yeteneğimiz zayıf olduğu için arkası gelmedi.
FENN-İ ŞERİF
Eskiler musikiye “Fenn-i şerif” derler. Bizim klasik büyük bestekarlarımızın pek çoğu tekke mensubudur, bir kısmı hafızdır. Onlar bestelerini ve icralarını ibadet bilinciyle yaptılar.Yusuf Ömürlü tam da bu anlayışın insanıdır.
Zamanın piyasa şarkılarına hiç itibar etmez. Musikide kalite arar ve şöyle der: “Bugün, kendisine Türk musikişinası denilmesini isteyen kimse, mutlaka en az üç ayin-i şerifi ezberleme seviyesinde öğrenmeli, incelemeli ve sık sık icra etmeli.” Musikiyi usul vurarak öğrendiğini, 120 zamanlı zencir usulüyle sayısız eser geçtiğini söyleyip ilave eder: “Usulden gaye, ritmi ve ikayı elden alıp, kafaya, oradan da icraya iletmektir.
Zaten, bir musikişinas ritmi bütün varlığıyla hisseder, icra sırasında da dinleyenlerin, ritim ve nağmeden kaynaklanan ahenge katılmasını sağlar. Koro yöneticisinin en önemli görevi budur.”
KÜLTÜR ŞART
Musikiyle uğraşanlara tavsiyeleri: “İcra eden de, bestekar da mutlaka kültürlü olmalı. Özellikle milli kültürümüzü iyi tanıyıp, bilmeli. Sadece musiki kurallarını öğrenmekle, bir notayı yanlışsız icra etmekle, uygun ve güzel sesleri bir araya getirip, çeşitli nağmeler üretmekle musikişinas olunmaz.” Şöyle devam eder: “Güfteye dayalı musikimizde ses icracısının önemi büyüktür. Önce geniş bir repertuvara sahip olmalıdır. İcra ettiği eserin, makamına, usulüne ait bütün özellikleri bilmelidir. Güfteyi çok iyi anlamalıdır; bestekarını, yaşadığı dönemin sosyolojik ve tarihi ortamında tanıyarak, üslubunu tespit etmiş olmalıdır. Itri’nin bir kar’ını, Avni Anıl’ın bir şarkısını okur gibi söylememelidir.”
Bir yanıt bırakın