Şevket Süreyya Aydemir 1897’de Edirne’de doğdu. Babası bahçıvan olarak çalışmaktaydı. Okuma yazmayı bilgili ve aydın bir kadın olan annesinden öğrendi. Öğretmen Okulunda okudu. Bu yıllarda, dünya Türklerinin birleşmesini isteyen Turancı görüşleri benimsedi. I. Dünya Savaşı’nda gönüllü olarak savaşa katıldı; evvelce ağabeyinin şehit düştüğü Kafkasya Cephesi’nde çarpıştı, yaralandı.
Daha sonra Azerbaycan’da Şeki’ye öğretmen olarak atandı Orada Ermeniler’e karşı kurulan gönüllü birliğin kumandanı oldu. O sırada Turancı fikirlerini bırakıp Batum’da Komünist Parti’ye girdi. Moskova’ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ne kaydoldu. 1923 yılında Türkiye’ye geri döndü.
O günkü Aydınlık dergisinde komünist fikirleri yaymaya çalışan yazılar yazdı. İstiklal Mahkemesi’nde 10 yıl hapse mahkûm oldu. 29 Ekim 1927’de ilan edilen genel aftan yararlanarak hapisten çıktı. Türkiye için geçerli düşüncenin Kemalizm olduğu görüşüne döndü. (Turancı, Komünist, sonunda Kemalist).1928’de bürokrat olarak Ankara’da çalışmaya başladı. Suyu Arayan Adam onun hayatını anlattığı kitabıdır.
1900 BAŞLARINDA EDİRNE
Şevket Süreyya kitabında o günkü mahallesini şöyle anlatır: Bizim mahallenin camii, küçük, kiremit damlı, kapısı daima açık ve cana yakın bir mescitti. Yanındaki türbede, demir parmaklıklı penceresinde geceleri mumlar yanan bir evliya yatardı. Zaten mahalle ismini bu evliyadan alırdı: Mescitle türbe, mahallenin çeşmesi, fırını ve bakkalı ile birlikte bizim mahallenin günlük hayatında ortak tesisler idi.
Her gün akşam namazlarında yahut da Ramazanda teravih namazlarında, cemaat mescitte namaz kılarken, mahalle çocukları teklifsizce mescit kapısına toplaşır, ibadeti seyrederdik. İsim duaları, sakal duaları, tövbeler mescitte yapılırdı. Güvey girecek yahut askere gidecek delikanlılar, bir çeşit törenle mescit önünden toplanır veya uğurlanırlardı. Cenaze namazları da orada kılınırdı.
Mescide bitişik evliya türbesi de, tıpkı bu mescit gibi, mahalle hayatının yaşayan bir unsuru idi. Çocuğu olan veya olamayanlar, çocuklarına ad koyan, kızlarına koca isteyenler, askerdekilere terhis dileyenler evliyaya mum adarlardı. Türbenin küçücük penceresinde mum yakarlardı.
KADINLAR DAHA DİNDAR
Mahallede kadınlar, erkeklere bakarak daha içli bir imana bağlıydılar. O zamanlarda yaygın bir tarikatın kolu bu mahalleye kadar inmişti. Anam mahallenin kadınlarına, kızlarına yalnız dikiş dikmeyi, kasnak örmeyi yahut namaz kılmayı öğretmekle kalmazdı. Bu tarikatın zikirlerini, dualarını da belletirdi.
Hele her yıl bir gece vardı ki, mahallenin en imanlı kadınları o gece, bizim evdeki küçük odada toplanırlardı. Yatsı namazı kılındıktan sonra ortaya çıkarılan çok uzun bir tespihin etrafında halkalanırlardı. Gittikçe derinleşen bir ruhî bağlanış içinde sessiz sedasız zikre, ibadete dalarlardı. Bu zikir uzun sürerdi. Ben zikir başlarken, odanın bir köşesine sinip, tespihin etrafında halkalanan kadınların sağa sola dalgalandıklarını seyrederdim. Fakat bu ibadetin sonuna kadar uyanık kalamazdım.
İbadet ve dua, bu mahallenin manevî hayatının günlük ve diğer bir cephesiydi.
Bir yanıt bırakın